Bir eski zaman efendisi İbnülemin'in rüya kitabı
Bir eski zaman efendisi olan İbnülemin Mahmut Kemal İnal, 33 sene boyunca Osmanlı Devleti'ne hizmet etti. Bunun yanı sıra sayısız kıymetli eser neşretti. Doğduğu yıl sebebiyle memleketin siyasi ve fikri ortamının en karmaşık zamanlarında yaşadı. Bu dönem içerisinde kaleme aldığı bir eseri dikkat çekici… Ruhsal konuları, kişisel endişelerini, korkularını, bastırılmış özlem ve duygularını ortaya koyduğu İbnülemin'in Rüyaları adlı kitabı, kendisinin bilinçaltı hakkında psikanalist okumalar yapmamızı kolaylaştıracak. İşte, İbnülemin'in psikobiyografik eseri…
Önceki Resimler için Tıklayınız
"1329 Recebi'nin 24'üncü Cuma gecesi:
Vefat etmişim. Kitabe-i seng-i mezarımı yazıyordum. Şöyle idi: "İbnülemin Seyyid Mahmûd Kemal'in cism-i (yahud vücûd)-ı fânisinin medfûn olduğu kabirdir (Yahud: fânisinin fenâya inkılâb ettiği mahalldir.) Her kemâlin zevâli var mutlak. Külli şey'in yezûlü ille'l-Hak."
Cenab-ı Hak selâmet-i imânla ve hüsn-i hâtime ihsan buyursun, âmîn.
"1328 Zilkadesi'nin 14'üncü Çarşamba gecesi:
Yakacık kabristanında imişiz. Valide ve birader de beraberdi. Vefat etmişim yahud etmek üzere imişim. Mezar kazılıyordu. Biz de başında oturuyorduk. Mezarın kapağı gibi muntazam bir toprak kütlesini bir tarafa koydular. O sırada bir tabut getirdiler. İçinde ben varmışım. Kefeni açıyorlardı. Fakat kefen boş gibi idi.
Aklım başımda iken mezarda nasıl kalacağımı düşünüp istiğfar ve hüsn-i hâtime istidâ etmekle meşgul olduğum hâlde ölmekten, mezara girmekten vazgeçtim. İleride İstanbul'da vefat edip pederin civarına defnolunabileceğimi biradere söyledim. Pek tahattur edemiyorum, biri mi söyledi ne olduysa, dört sene sonra, yani 1332'de yahud on iki sene sonra yani 1340'da vefat edeceğime hükmedildi. "Öyle ise evleneyim." dedim. Sonra "Madem öleceğim niye evleneyim!" dedim. Daha başka şeyler ve sözler olduysa da unuttum."
Cenab-ı Hak ism-i âzâm hürmetine hüsn-i hâtime ihsan buyursun, âmin.
1331 Rebîülevveli'nin 8'nci Cumartesi gecesi:
"Enver Bey Sadrazam olmuş. Bir kısmı tahrirât kalemine, bir kısmı bizim kaleme âid bir müsvedde ile yanına gittim. Şefik Bey de orada idi. Hizmet-i kitâbette mi imiş, yoksa bir yazı mı götürmüş pek iyi bilemiyorum. O müsveddeye dair görüştükten sonra "İstanbul'a geldiğiniz vakit, Bingazi'deki hizmetlerinizden dolayı elinizi öpmeye azmetmiştim." dedim. O, gözlerini süzerek "Estağfirullah" dedi. "Ben hulûskâr değilim, bana İbnülemin Mahmud Kemal derler.
Beni ve ahlâkımı herkes bilir." dedim. Daha başka şeyler söyledim. Şefik bu sözlere kahkaha ile güldü. Sonra Enver Bey yavaşça "Bizim haremin hemşiresi mi yahud akrabasından mı (Burasını iyi zapt edemedim.) bir kız var, onu al." dedi. Almağa pek niyet etmeyerek "Baktıralım da alırız" meâlinde cevap verdim. Sonra ne oldu hatırlamıyorum."
Allah hayırlar ihsan buyursun.
1334 Zilhiccesi'nin 28'inci Perşembe gecesi:
"Bir mecliste Enver Paşa'yı gördüm. Ben elimi başıma koyarak laubâliyâne oturuyordum. Onun elinde ya önünde Divan-ı Yahyayahud Finten gibi bir kitap vardı. Orada bulunan galiba Rauf Yekta beni takdim etti. Paşa pek ihtiram göstererek temennâ ettiğinden ben elini öpmeye davrandım, o da kemâl-i ihtiramla elimi öptü. Elimde yahud yüzümde tükürüğü kaldı. Bugün komisyonda mevzû-ı bahsettiğim Plevne tarihini tab' ettireceğimizi söyledim. Paşa değerli bir şey olduğunu söyledi. Daha başka şeyler gördümse de unuttum."
Allah hayırlar buyursun, âmin.
1341 Cemaziye'l-âhiresi'nin 27'nci Perşembe gecesi:
"Peder merhûmun me'mûriyetle bulunduğu bir mahallde imişiz. Galiba merhuma âid olan güzel, tüvânâ, al bir at getirdiler, bindim. Galiba hat boyundan Kızıltoprak'a doğru geliyorduk. Birader ve başkaları da vardı. At, âdeta insan gibi lakırdı anlıyordu. Gayet mûnis ve mutî idi. Mûnisliğinden dolayı orada bulunanlara "Bu sinn ü sâlinde memlekete hüsn-i hizmet eden bir adamın (yani pederin) atı olduğu için böyle itaat ediyor!" meâlinde bir şeyler söyledim. Esnâ-yı râhda karşımızda zuhûr eden duvar gibi bir şeyin ortasında fırın ağzına müşâbih bir deliğe tesadüf ettik. Oradan nasıl geçeceğimizi düşünürken galiba attan indim. At kemâl-i suhûlet ve sürat ile vücudundan beş on misli dar olan- o delikten geçti. Arkasından ben de kemâl-i suhûletle geçtim. Galiba orada yahud diğer bir mahallde binek taşı gibi bir şeyin önüne atı yanaştırdılar. Ters geldi. Binmek üzere iken "ters geldi amma zararı yok, binerim, çevirmeyiniz." dedim. At, bu sözümü anlayıp derhal doğru tarafa döndü, bindim. Hayvan meserret gösteriyordu, hafif hafif oynuyordu. Tafsilâtını unuttum."
İnşallah saâdet-i mahzadır, karîben zuhûr ve bizi mesrûr eder.