Fatih Sultan Mehmet'in Hafız-ı kütübü: Molla Lütfi
On beşinci yüzyılda yaşamış, Fatih Sultan Mehmet'in hem arkadaşı hem de hafız-ı kütübü idi. Sinan Paşa ve Ali Kuşçu'dan dersler aldı. Kendisine Mevlâna Lüfullah diye de hitap edilirdi. Sarışın olduğu için Sarı Lütfü adı ile de ünlüydü. Taşköprizâde'nin "eşi bulunmaz, üstün kişiliğe sahip rakipsiz bir âlim" dediği Molla Lütfi, medeni cesaretin en parlak örneğini veren ve sonunda bunu hayatı ile ödeyen bir âlimdi. Ömrü ilim kapısında hizmetle geçen bu vefakâr dimağ, her gün aynı tazelik ve enerji ile öğrencilik kimliği göstermekten geri kalmadı.
Önceki Resimler için Tıklayınız
Fatih, İstanbul'u aldıktan sonra Ayasofya, Zeyrek, Sahne-i Seman medreselerine ve cami kitaplıklarına kendi kitaplarından bir miktar verdi. Ayrıca, özel kütüphanesini de zenginleştirmekten geri kalmadı.
Fatih, kütüphanesine bir hafız-ı kütüb aradı. Hoca Paşa'ya böyle birini bulmasını söyledi. O da kendi öğrencisi olan Molla Lütfi'yi işaret etti. Sonrasında Molla Lütfi bu göre tayin edildi. "Fatih, Hoca Paşa ve Molla Lütfi sarayda, kütüphanede adeta bir akademi kurdular."
Ali Kuşçu, Ayasofya Medresesine hoca tayin edilince, Fatih Sultan Mehmet matematik öğrenmek istedi. Sinan Paşa'yı Ali Kuşçu'dan bu ilmi öğrenmek ve sonra bunları kendisine nakletmekle görevlendirdi. Fakat Hoca Paşa, Molla Hüsrev'in öğrencisi olan ve her gün Ayasofya'daki dersleri takip eden Molla Lütfi'yi bu işe daha elverişli buldu.
Böylece gündüz Ali Kuşçu'dan matematik ve astronomi öğrenen öğrenci Molla Lütfi, geceleri de aynı dersleri hocasına yani Sinan Paşa'ya naklediyordu. O da Fatih Sultan Mehmet'e öğretiyordu. Bu durum, doğrudan doğruya Fatih'in ilim sevgisinin ve matematikle her gerçeğin bulunabileceğine inancının ispatıydı.
Bir gün Fatih, kütüphaneye gelir ve Molla Lütfi'den bir kitap ister. Raf biraz yüksek olduğundan kitabı almak için orada bulunan bir taşa basarak uzanır. Fakat hükümdar: "Ne yapıyorsun? O taş, İsa Peygamberin üzerine doğduğu taştır." demiş. Bir süre sonra Molla Lütfi, tozlu bir bezi Fatih'in dizlerine sermiş. Hükümdar: "Bu ne hal!" deyince Molla Lütfi hemen: "Padişahım, ne bihuzur (huzursuz) olursunuz? Bu, İsa Aleyhisselamın beşiğinin örtüsüdür." cevabını vermiş.
Orada cesaret ve kahramanlığı ile orduda şöhreti olan Evrenoszade Ali Bey'in üst tarafında geçirip oturması genç bir sipahinin dikkatini çeker. Sipahi dayanamaz yanındakine sorar: "Demin giren, şu adam kimdir?" Öteki cevap verir: "Bilmiyor musun? O, Filibe medresesi hocası Molla Lütfi'dir. Çok değerli hocadır." Bu soruyu soran İbn-i Kemal'dir. İşte bu kısacık konuşmadan sonra genç sipahinin hayat yolu değişir ve aynı hocadan ders alarak ilim adamı olmaya yöneltmişti.