Cahit Külebi’nin ‘Hikâye’ şiirinin pişmanlıktan doğan öyküsü
Cahit Külebi, şiirlerinde Anadolu'yu ve Anadolu insanını çok başarılı bir şekilde anlatan şairler arasında yer alır. Şairin Anadolu ve bilhassa doğduğu yerlerden derin izler taşıyan 'Hikâye' şiirinin yazılış öyküsünü sizler için inceledik.
Giriş Tarihi: 12.12.2019
12:16
Senin dudakların pembe Ellerin beyaz, Al tut ellerimi bebek Tut biraz!
Benim doğduğum köylerde Ceviz ağaçları yoktu, Ben bu yüzden serinliğe hasretim Okşa biraz!
Benim doğduğum köylerde Buğday tarlaları yoktu, Dağıt saçlarını bebek Savur biraz!
Benim doğduğum köyleri Akşamları eşkıyalar basardı. Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem Konuş biraz!
Benim doğduğum köylerde Kuzey rüzgârları eserdi, Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır Öp biraz!
Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin! Benim doğduğum köyler de güzeldi, Sen de anlat doğduğun yerleri, Anlat biraz!
Asıl adı Mahmut Cahit Erancan olan şair 1917'de Tokat'ın Zile ilçesinde dünyaya geldi. İlköğrenimi Zile, Çamlıbel ve Niksar'da, orta ve lise öğrenimi Sivas'ta, yüksek öğrenimini ise İstanbul Üniversite Edebiyat Fakültesi ve Yüksek Öğretmen Okulu'nda gördü. Uzun yıllar öğretmenlik yapan şair 1956'da müfettişliğe geçti. Aynı zamanda Milli Eğitim Bakanlığı kültür müsteşar yardımcılığı ve Türk Dil Kurumu genel sekreterliği görevlerinde bulundu. 20 Haziran 1997'de Ankara'da vefat etti.
Şairin ilk şiiri "Gurbet Acısı" 1933'te Toplantı dergisinde yayımlandı. Şiiri "İnsanın ana dilinde söylediği türkü " olarak tanımlayan şair asıl üslûbuna 1940'lı yıllarda kavuştu.
Halk şiirlerinden yararlanarak çağdaş bir şiir oluşturan şair, yurt, insan ve doğa sevgisi konularını işledi. Şiirlerini kimi zaman romantik bir bakış açısı kimi zaman da realist bakış açısıyla yazdı.
Cahit Külebi'nin şiiri, gelenek çizgisine yakın, ferdi olmasının yanında aslında tümelde toplumsal meseleleri ihtiva eden, kendine has ve milli kaynaklardan fazlasıyla beslenen bir şiirdir.
Milli edebiyat ve Anadolu’ya yöneliş
Anadolu'yu konu edinen romanlar ve şiirler Türk edebiyatında yaygınlıkla işlendi. Anadolu'ya yöneliş bilhassa Ulusçuluk akımının her alanda hâkim olması sebebiyle Milli edebiyat çerçevesinde artış gösterdi. 1912-13'li yıllarda ülkenin içinde bulunduğu durum açısından milli değerlere sahip çıkma isteği entelektüel kesimde de karşılığını buldu.
Ziya Gökalp, Ali Canip Yöntem ve Ömer Seyfettin Türkçülük fikirlerini yaymak amacıyla Genç Kalemler dergisi etrafında toplandılar.
Bu sanatçıların en çok temas ettiği noktalardan biri "dilde sadeleşme" hareketleridir. Genç Kalemler dergisi yazarlarından biri olan Ömer Seyfettin dilde sadeleşme düşüncelerini açıklamak adıyla "Yeni Lisan" makalesini yazdı. Ömer Seyfettin, Yeni Lisan isimli makalesinde Türkçedeki Arapça ve Farsça gibi yabancı dillerden alınan kelimelerin egemenliğine artık bir son verilmesi gerektiğine dair düşüncelerini açıkladı. Arapça-Farsça tamlama ve terkipler atılacak yerine öz Türkçe kelimeler getirilecekti. Ömer Seyfettin, sanat ve edebiyat dilinde konuşulan dil olan İstanbul Türkçesini baz almak ve şiirlerde aruz ölçüsü yerine hece ölçüsü kullanmak gerektiğini düşündü.
Milli edebiyat döneminin önemli isimlerinden biri olan Ziya Gökalp ise dilde sadeleşme ile ilgili düşüncelerini "Lisan" şiiri üzerinden verdi.
"Güzel dil Türkçe bize Başka dil gece bize İstanbul konuşması En saf, en ince bize."
Ziya Gökalp'in bir diğer şiiri "Alageyik" de fikirlerini nakşettiği şiirler arasında.
"Çocuktum,ufacıktım Top oynadım, acıktım"
Bu dönem şiir anlayışında sadelik noktasında çoğunlukla halk edebiyatı esas alındı. Fakat yukarda alıntıladığımız şiirlerden hareketle söyleyebiliriz ki dilde sadeleşme hareketleri çerçevesinde oluşturulan pek çok şiir, o dönemde dili sadeleştirmekten ziyade basitleştirmeye yönlendirdi. Şiir dilindeki ahenk kayboldu bunun yerine kuru, yavan, didaktik unsurlar şiirlerde göze çarpan unsur haline geldi.