Divan edebiyatı şairlerinin gözünden ‘Türk kahvesi’
Menşei Yemen olarak düşünülen kahvenin 16. yüzyıldan günümüze ulaşan bir serüveni var. Kahve üretimi ve tüketimi günümüzde hâlâ popülerliğini yitirmedi. Biz de 5 Aralık Türk Kahvesi Günü hasebiyle geçmişten günümüze sevilerek içilen Türk kahvesinin tarihi sürecini ve Klasik edebiyattaki yerini irdelemek istedik.
Giriş Tarihi: 05.12.2019
12:48
Güncelleme Tarihi: 05.12.2019
13:54
Sosyal hayattan kopukluk, yüksek zümreye hitap etme ve yabancı kelimelerin çokluğundan ötürü halk tarafından anlaşılamama gibi düşünceler, Klasik edebiyata yöneltilen en önemli eleştiriler arasında yer alır. Fakat Orhan Şaik Gökyay, "Divan Edebiyatı Kimin?" isimli makalesinde, Klasik edebiyatımızdaki konuların sosyal hayatın bizatihi içinden alındığını belirtir. Bir meşrubat olarak kahvenin de Klasik şiirlerde karşımıza çıkması bu edebiyatın aslında halk ile ne denli haşir neşir olduğunu gösteren en önemli kanıtlar arasında gösterilebilir.
Kahve kelimesinin etimolojisi
Kahve Arapça bir kelimedir. Arapçada ilk olarak ne zaman kullanıldığına dair kesin bir bilgi kaynaklarda geçmez. Kahve kelimesi genel anlamıyla lügatta "içilecek şey, şarap" manasına gelir. Şarap kelimesi, Arapçada "her türlü içecek" manasına geldiği için kahve kelimesini karşılamada da kullanılmış. Bu ismin içeceğe ehl-i keyf insanlar tarafından verildiği düşünülür.
Rivayetlerle kahvenin ortaya çıkışı
Kahvenin ortaya çıkışıyla ilgili birtakım masalsı efsane ve rivayetler var. Rivayete göre, Yemen'de bir Manastır çobanı, sürülerinin tüm gece boyunca uyumayarak oradan buraya koşturduğuna şahit olur. Bu durumu keşişlere anlattıktan sonra, keşiş ve çobanlar sürülerin otlandığı yere giderler ve oradaki kahve ağacıyla karşılaşırlar. Ağacın meyvelerini toplayıp suda kaynattıktan sonra meraklarına yenik düşerek kendileri de içmeye başlarlar ve hayvanların yaşadığı gibi kendileri de tüm gece boyunca uyuyamaz. Bu durum manastırdaki idarecilere anlatılır ve gece boyunca ibadet yapabilmek amacıyla manastırdakiler her gece kahve içmeye başlar. Günümüzde de özellikle çalışırken zinde tutması işleviyle tercih edilen kahvenin geçmişte gece ibadetlerinde zorluk yaşamamak adına tüketilen bir içecek olduğunu rivayetlerden öğreniyoruz.
Aynı zamanda sûfilerin de gece ibadetlerinde uyanık kalabilmeleri için kahve tükettiği söylenir. Sûfilerin bu içeceği tüketmesi kahveye dair olan olumsuz düşünceleri biraz olsun bertaraf etmesinin yanında içeceğe "mistik" bir hava katmaya da sebebiyet vermiş.
İslam dünyası ve Osmanlı medeniyetinde kahve nasıl karşılandı?
Lügat anlamı "şarap" olan kahvenin Müslümanlarca ilk etapta kendisine yer edinmesi zor olmuş. Ulema tarafından alenen "yasak" hükmü verilmese de dindar Müslümanlar bu içeceğe şüphe ile yaklaşarak uzak durmayı tercih etmiş.
"Beytü'l-kahve" adı verilen mekânlarda içilen bu içecek zamanla halk tarafında yoğun ilgiyle karşılanıp geceleri her köşe başında içilmeye başlanınca Mekke'deki ulemanın da desteği ile yasaklanmasına dair girişimler ortaya çıkmış. Fakat bu yasakların türlü şekillerle halk tarafından aşılmaya çalışıldığı söylenir.
Kahvenin ülkeleri aşarak İstanbul'a ne zaman geldiğine dair kesin bir tarih bilinmiyor. Fakat bazı kaynaklarda yer alan şahıslara göre, Kanuni devrinde İstanbul'a gelmiş olduğu anlaşılıyor. Aynı zamanda 16. yüzyılda yazılmış Hafız Hüseyin Ayvansarayi'nin Mecmu'a-i Tevârih adlı eserinde "mahalledeki kahve eğlencesi" mısrası da ilk kahvehanenin 16. yüzyılda açıldığını gösteren kanıtlardan.
Kahve Osmanlı'da muhtelif dönemlerde sıklıkla yasaklara maruz kalan bir içecek olmuş. Kimi âlimler içilebileceğine dair fetva verirken kimi âlimler bu içecekten uzak durulması gerektiğine dair fetvalar vermiş. İstanbulluların kısa sürede kahveye müptela olması ile dönemin Şeyhülislamı Ebüssuûd Efendi tarafından kahvenin yasaklanmasına dair bir fetva verilir. Kahve, ilmiye sınıfında taraftarlarını toplamaya başlasa da yasaklar devam etmiştir.