Dünya korku edebiyatının en iyi 15 kitabı
Okumak sonu olmayan bir tutkudur. Kimi için sevda, bazıları için dram, bir başkası için de korku dolu hikâyeler vazgeçilmez olur. Bazen insanın içinde uyumakta olan bir canavarı, bazense anlatmaya korkulan kâbusları işleyen korku edebiyatının en iyi 15 romanını sizler için derledik.
"Korku edebiyatı bir kaçış edebiyatı değil, kaçtıklarımıza dönüş edebiyatıdır."
Korku, hiç şüphesiz insan varlığının ayrılmaz bir parçasıdır. Bu insani his, sanat dalı ve edebiyat kökeni olarak tüm toplumlarda mevcuttur. Şüphesiz insan hayatında bu kadar öneme sahip duygunun bir edebiyat türü olarak ortaya çıkmaması beklenemezdi.
Korku türünü tanımlayan özelliklerden birisi de okuyucusunun duygusal, psikolojik ya da fiziksel olarak korkmasına yol açmasıdır. Horace Walpole tarafından 1765 yılında yazılan Otranto Şatosu, korku ve gotik edebiyatın temeli oldu. Sonrasında bu başyapıtı diğer benzer türde eserler takip etti.
"Kötü bir dünya burası, onu pişmanlıkla terk etmemi gerektiren bir şey yok."
"Gotik" terimini edebiyat alanında ilk kullanan kişi olarak bilinen Walpole, 1764'te kendi özel basımevinde hazırladığı Otranto Şatosu'nun toplumda nasıl karşılanacağını kestiremediği için, kitabı 15. yüzyıldan kalma İtalyanca eski bir el yazmasının çevirisi olarak sundu. İlk baskının kapağında çevrildiğini belirten bir yazı vardır. İkinci baskıdaysa ne çevirmen adı vardı, ne de yazar.
''Gerçek, kurmacadan daha tuhaftır.''
Kurgu öykülerin usta ismi olan Edgar Allan Poe, ürettiği eserlerle edebiyat tarihine şüphesiz damga vuran bir isimdir. Gotik edebiyatın usta kalemi olarak anılıyor olsa da onu tek bir türle bağdaştırmak olanaksızdır. Poe'nun korku öykülerini daha önce benzerine rastlanmamış şekilde kaleme almış oluşu ne denli önemliyse yazdıklarıyla polisiye, bilim kurgu ve fantastik gibi türlere ilham kaynağı oluşu en az onun kadar önemlidir.
Yazdığı kurgu öyküleri, yazanın adına bakmaksızın Poe'nun yazdığını anlayabileceğiniz bir dizi öyküyü okuyabileceğiniz Kuyu ve Sarkaç, yazarın gizemli dünyasının içinde bir yolculuğa çıkarır.
''Benden nefret ediyorsun, ama nefretin kendime karşı hissettiklerimle kıyaslanamaz bile.''
"Bilinen en eski korku romanlarından biri olan bu romanda Dr. Frankenstein bilimin ona sunduklarıyla lider rolüne bürünerek ölümsüzlüğü elde etmenin kör arzusuyla çalışmalar yapmaktadır. Mükemmelliğe doğru ulaşmaya çabalarken aslında nasıl trajik bir yolda ilerlediğini fark etmeyen sıra dışı bir zekâya sahip doktorun, çevresine ve kendisine yarattığına verdiği zararı görebilecek midir?
18. yüzyılda kaleme alınan, gotik edebiyatın ve korku türünün gözde örneklerinden birisi olan Frankenstein, sadece bir yaratığın bilim kurgu hikâyesini anlatmakla kalmaz, aynı zamanda eleştirel bir dile sahip felsefi metin olarak da okunabilir.
"Sesinin giderek şiddetlenen vurgusu, bu vurgudaki tuhaf ve uğursuz bir şey, kalbimin kaburgalarıma
baskı yapmasına yol açmıştı, öyle ki o sustuğunda, sabırsızlıkla, 'Ne?' diye haykırdım.''
Paul Lessingham, geleceği parlak bir politikacıdır. Ne var ki Mısır'dan gelen ve Kraliçe Viktoria'nın yasaklar şehri Londra'da sürekli biçim değiştirerek serbestçe dolaşan "Böcek", Lessingham'ın kâbusu olacaktır. İşlenmiş bir suçun intikamını almaya gelen bu amansız yaratık insanları dehşete sürüklerken, hiç kimse güvende değildir. Böcek, hem bir korku romanının hem de bir dedektif romanının özelliklerini taşıyor.
Marsh'ın romanı, Stoker'ın Drakula'sı, George du Maurier'nin Trilby'si, Sax Rohmer'ın Fu Manchu dizisi gibi 19. yüzyıl sonlarıyla 20. yüzyıl başlarına özgü sansasyonel yapıtlar arasında yer alıyor. Yine o yapıtlarda çok sık rastlanan bir teknikle, gerilim yaratmak amacıyla, hikâye farklı kişiler ağzından aktarılıyor.