Edebiyatımıza damga vuran isimlerin yüksek tahsili var mıydı?
Edebiyat dünyamıza damga vuran birçok isim, kendi dönemleri ile sınırlı kalmayıp gelecek nesilleri de etkiledi ve kültürümüzde unutulmaz bir iz bıraktı. Peki, her kelimesi "deha yüklü" satırlarına hayran kaldığımız bu yazarlardan bazılarının, yüksek tahsili olmadığını biliyor muydunuz? Edebiyatımızın mihenk taşlarına dair, az bilinen gerçekleri sizler için derledik.
1915'te İstanbul'da doğan Melih Cevdet, ortaokula kadar burada eğitim gördü. Daha sonra Ankara Gazi Lisesi'nden 1936'da mezun oldu. Burada Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat ve Orhan Veli okul arkadaşlarıdır.
Liseyi bitirdikten sonra bir süre hukuk fakültesine devam etti. Daha sonra Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'ne kaydoldu. Fakat Devlet Demiryolları'nda memur olarak çalıştığı için öğrenimine devam edemedi.
1938'de çalıştığı kuruluş tarafından sosyoloji öğrenimi görmek için Belçika'ya gönderildi. Ancak iki yıl sonra II. Dünya Savaşı çıkınca zorunlu olarak yurda döndü. 1942'den başlayarak Ankara'da Milli Eğitim Bakanlığı Yayın Müdürlüğü'nde danışmanlık, Ankara Kitaplığında memurluk, gazetecilik yaptı.
28 Mart 1884'te Tekirdağ'ın Çorlu ilçesinde doğan Memduh Cevdet, çocukluk hayatı savaş yıllarına rastladığı için maddi yetersizlikler nedeniyle düzenli bir eğitim görmedi, daha çok kendi kendini yetiştirdi.
Bir süre çiftçilikle uğraştıktan sonra Reji Muhafaza Müdürlüğü'nde çalıştı.
Abdürrahim Karakoç, Kahramanmaraş'a bağlı Elbistan ilçesinin Celâ köyünde doğdu. Günümüz şair ve yazarlarından Bahattin Karakoç'un kardeşidir.
Karakoç'un babası da vezniyle halk şairleri tarzında şiirler de yazıyordu. Abdürrahim Karakoç, ilkokuldan sonra imkânsızlıklar yüzünden öğrenimine devam edemedi. Bir süre köyünde marangozluk ve çiftçilik yaptı.
Ekinözü belde olunca 1958'de muhasebeci olarak belediyede görev aldı. 1981 yılının Mart ayında emekliye ayrılıncaya kadar bu görevini sürdürdü. Ardından Ankara'ya yerleşti. Burada şiir çalışmaları yanında bazı gazete ve dergilerde köşe yazarlığı yaptı.
Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü olan Orhan Kemal, 15 Eylül 1914'te Adana'nın Ceyhan ilçesinde doğdu. İstiklal Mahkemelerinde yargılanan siyasetçi Abdülkadir Kemali Bey'in oğluydu.
Babasının, 1930'da Ahrar Fırkasinı kurmak ve gazete çıkarmak yüzünden öldürülme korkusuyla Suriye'ye geçmesi üzerine, ortaokul son sınıfta öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı.
Bir süre Suriye ve Lübnan'da yaşadı daha sonra 1932'de Adana'ya dönerek burada işçilik, dokumacılık, ambar memurluğu, kâtiplik yaptı.
Kemalettin Tuğcu, 1902 yılında İstanbul'da doğdu. Ayakları içe dönük olarak sakat doğan Kemalettin Tuğcu, babası kendisinden 16 ay büyük olan ağabeyi Nurettin'e ders verirken onların yanında okuma yazmayı öğrendi.
Sakatlığı yüzünden okula devam edemedi. Bir süre Galatasaray Lisesi'ne devam etse de ailesinin her şeyini kaybedip yoksul hale düşmesi yüzünden bunu da sürdüremedi. Yirmi yaşındayken ameliyat olduysa sonuç hem olumsuz oldu hem de canı çok yandı. Bu olumsuz durum da onu yalnızlığa itti.
Bir söyleşide şunları söyledi: "Yirmi altı yaşıma kadar münzevi bir hayat yaşadım. Ne mektebe gittim, ne de gençlik hayatı yaşadım. Yalnızlığın bana verdiği can sıkıntısıyla yazmaya başladım. On üç yaşımdan beri yalnız yazı yazdım, beni bu yazılar avuttu, yazdıklarımla yaşadım."