Edebiyatımızda "dedim-dedi" geleneğini yaşatmış ozanlar...
Gelenek, geçmiş ile gelecek arasına kurulan köprüdür. Aşık edebiyatı da bu köprülerden birisidir. Bu köprünün ayaklarından biri olan dedim-dedi geleneği ise halk şiirinde yaygın olarak kullanılan bir biçim olup, karşılıklı söyleşme anlamına gelir. Asırlık edebiyat yolculuğuna baktığımızda halk, sevincinde, üzüntüsünde, düğününde, töreninde gezici aşıkları ve şairleri dinler, onlarla vakitlerini dolu dolu geçirirlerdi. Edebiyatımızda "dedim-dedi" geleneğini yaşatmış ozanları sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 06.05.2020
16:30
Güncelleme Tarihi: 06.05.2020
17:05
İslamiyet öncesi sözlü edebiyat geleneğinin bir devamı olan, herhangi bir kesintiye uğramadan Anadolu'da 12. yüzyıldan başlayarak gelişip yeni bir sentezle varlığını koruyan, temsilcilerinin adları ve yaşadıkları çağlar belli olan âşıkların oluşturduğu bir edebiyattır.
Âşık edebiyatı, halk diliyle ve hece vezniyle meydana getirilen, saz eşliğinde söylenen şiirlerden oluşan geleneksel Türk edebiyatının adıdır. Anonim ürünlerin dışında kalan şiirlerin (koşma, destan, semâî, kalenderî vb.) oluşturduğu toplam, böyle adlandırılır. Kimi âşıkların başından geçen ve yaygınlaşıp ünlenen hikâyeler de âşık edebiyatı içinde incelenir.
"Saz şairi, halk şairi, çöğür şairi, ozan, halk ozanı, sazlı ozan, Hak âşığı, Hak şairi, halk âşığı, badeli âşık, meydan şairi, kalem şairi" gibi değişik adlandırmalarla karşımıza çıkan âşık; sergiledikleri icralarda geçmişle kurulan ilişkiye bağlı olarak sadece hatırlama figürü özelliğine sahip imgeler sunmakla kalmazlar, aynı zamanda kültürel uygulamalar sürecinde de fiili olarak bir şeyler ortaya koymuş olurlar.
Yunus Emre şair tezkirelerinde neden yer almadı?
Edebiyatımızda "dedim-dedi" geleneği
Halk şiirinde yaygın olarak kullanılan bir biçim olup koşma ve semâilerdeki âşık ve sevgilinin dedim - dedi ifadesine bağlı olarak, karşılıklı söyleşmeleridir. Bu tür şiirlere mürâcaa adı da verilir. Sevenin övgülerine, güzellemelerine karşılık sevilenin küçümsediği, böbürlenerek güzelliği ile övündüğü durumların ifadesidir. Bu tür şiirlerde soyut ve somut varlıklar kişileştirilir. Masal unsurlarına da yer verilir.
Divan şiirinde de örnekleri görülen bu tür şiirler, genellikle sorulu cevaplı olarak düzenlenir. Bir dize soru, bir dize cevap biçiminde olanları olduğu gibi soru ve cevabı aynı dize içinde olanlar da vardır. Anadolu Türk edebiyatında bu türün ilk örneği Kadı Burhaneddin'e aittir. Bunun dışında Emrah, Âşık Hasan, Kul Nesîmi, Âşık Ömer de bu şekilde şiir söylemişlerdir.
Gezgin aşıklar ve aşık fasılları
Âşıkların toplum karşısında geleneğe bağlı olarak sazlı ve sözlü olarak yaptıkları uygulamaların tümüne âşık fasılları adı verilir. Gezgin âşıklar, gittikleri yerlerde şiirleriyle ve ezgileriyle halkı eğlendirirken, bir yandan da kültür taşıyıcı özellikleriyle dikkati çektiler. Âşık fasılları çerçevesinde karşılaşma yaptılar, hikâyeler, anlattılar, muammalar çözdüler, kahvelerde, düğün ve şenliklerde sazlarıyla halkı eğlendirdiler.
Kültür temsilcisi ve aktarıcısı âşıklar
Dedim-dedi geleneğini yaşatmış ustalar...
Âşık Edebiyatı alanında derin izler bırakan Erzurumlu Emrah, Ruhsatî, Dertli, Dadaloğlu, Seyranî, Sümmanî, şenlik ve Bayburtlu Zihni gibi şahsiyetler bu yüzyılda yetişti. Hatta bazı simalar kendinden sonraki âşıklar üzerinde o derece etkili oldu ki, Şenlik, Ruhsatî, Emrah, Dertli, Deli derviş Feryadî, Sümmanî ve Derviş Muhammed gibi kendi adlarıyla anılan âşık kolları ortaya çıktı.
Edebiyatımızda Dedim-dedi'li şiir şeklinin kendine en fazla yer bulabildiği alan Âşık edebiyatı oldu. Bu alanda ilk örnekleri Nesimî, Pir Sultan, Tamaşvarlı Gazi Âşık Hasan, Ercişli Emrah, Ruhsatî gibi şairler ortaya koymuşlardı. "Dedim-dedi" örneklerini geçmişten bugüne yaşatan usta âşıkların başında, Âşık Ömer, Erzurumlu Emrah, Âşık Ruhsatî, Huzuri, Zulâlî ve Âşık Elesger gelir.
Dedim dilber yanakların kızarmış Dedi çiçek taktık gül yarasıdır Dedim tane tane olmuş benlerin Dedi zülfüm değdi tel yarasıdır
Dedim dilber sana yazıldı kanım Dedi niçin dersin benim sultanım Dedim kimler sarmış ince miyanın Dedi kendin sardın kol yarasıdır
Dedim bu Ömer'in aklını aldın Dedi sevdiğine pişman mı oldun Dedim dilber niçin sararıp soldun Dedi hep çektiğim dil yarasıdır
Âşık Ömer, yüzyıllar boyunca yetişmiş bütün saz şairlerimizin hem en ünlüsü hem de en çok şiir bırakmış olanıdır. Konya'nın Hadım ilçesinin Gezleve köyünde 1651 yılında doğduğu rivayet edilir. Kendi kendini yetiştirmiş ve aynı devrin diğer âşıklarına göre daha seçkin bir yer kazanmıştır. Doğal ve coşkun bir dile sahip olan sanatçının, 11'li hece ile yazdığı Şairname adlı eseri âşık edebiyatındaki ilk şairname örneğidir.