Edebiyatın eskimeyen yüzü: Anne
Anne, dünyaya gözlerimizi açtığımız andan itibaren karşılaştığımız, yeryüzünde bulunmamıza vesile olan ve ne yaparsak yapalım hakkını ödeyemeyeceğimiz en güvenli limanlarımızdır. Hayatlarımızın merkezini teşkil eden annelerimiz elbette edebiyatçıların kalemine de yansımış ve her bir edebiyatçı kendine özgü "anne imgesi"ni oluşturmuştur. Peki edebiyatımızın eskimeyen yüzü anne, ünlü şairlerin dizelerine nasıl yansımıştır?
🔷Annesinin hastalığıyla ızdırap çeken ve kendini hasta hisseden Haşim, yaşamdaki en önemli varlığının ölümüyle bir boşluğun içine yuvarlanır. Yaşamın her alanında onun eksikliğini hisseder.
🔷 Ahmet Kabaklı da Türk Edebiyatı 4 eserinde Haşim'in aşk konusunda yaşadığı sıkıntıları, annesinin yerinin dolduramamasına bağlar: " O, ömrü boyunca, sekiz yaşındayken Bağdat‟ta kaybettiği hasta,şefkatli, narin, güzel annesinin hayali ile yaşamıştır. Başka başka kadınlar da o sıcak sevgiyi bulamayacağına inanmış ve hülya aleminin "ruh vücutlu" güzelleriyle avunmuştur"
"Annemle karanlık geceler ba'zı çıkardık.
Boşlukta denizler gibi yokluk ve karanlık
. . .
Göklerde ararken o kadın çehreni, ey mâh!
Bilsen o çocuk, bilsen o mahlûk‐ı ziyâ‐hâh
Zulmette neler hissederek korku duyardı:
Gûyâ ki hafî bir nefesin nefhâ‐i serdi
Rûhunda bu ferdâ‐yı siyeh‐rengi fısıldar.
. . .
Dinlerdik onun şi'rini ben lâl, o hayâlî
Lâkin ne kadar hüzn ile tev'emdi meâli
Lâkin ne kadar târ idi sensiz o nazarlar!
Gûyâ, o zaman, nûrunu, ey mâh‐ı mükedder,
Eylerdi semâ lü'lü‐i hüzniyle telâfî;
Yıldızları göklerden alıp bir yed‐i mahfî
Bir bir o donuk gözlerin a'mâkına îsâr
Eylerdi ve zulmette koşarken yine rüzgâr
Rûhumda benim korku, ölüm, leyle‐i târîk
Çeşminde onun aks‐i kevâkible dönerdik…ʺ
🔷 Ruhu daralmış küçük bir çocuğun izlenimlerinin aktarıldığı şiir, Haşim'in sanat anlayışındaki akşam esintilerini bir nebze de olsa açığa çıkarır. Çocuğun taşıdığı hüzün öylesine derindir ki onun gözünde bütün tabiat unsurları uğursuz ve kötü bir geleceği haber verircesine olumsuz görünümlere bürünürler.
🔷 Yahya Kemal'de de Ahmet Haşim'de de annenin ölümü, şairlerin ruhsal yapılarının kırılgan ve duygusal yönünü inşa etmede belirleyici rol oynamıştır.
🔷 Yahyâ Kemâl, annesini kaybetmekle yaşamının hiçbir döneminde tekrar yakalayamayacağı aile sıcaklığını da yitirmiştir.
🔷 Annesini kaybettiğinde Üsküp'ten İstanbul'a gelen şair hissettiği duyguları şiirine şu şekilde yansıtmıştır:
Yahya Kemal kimdir? Yahya Kemal'in şarkılara dönüşen şiirleri...
ʺFîrûze kubbelerle bizim şehrimizdi o;
Yalnız bizimdi, çehre ve rûhiyle bizʹdi o.
...
Ben girmeden hayâtı şafaklandıran çağa,
Bir sonbaharda annemi gömdük o toprağa.
...
Kalbimde bir hayâli kalıp kaybolan şehir!
Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir!
Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene,
Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene.ʺ
🔷 Yahyâ Kemâlʹin sanatçı kişiliğinin oluşmasında çok mühim bir yeri olan ʺanneʺ, zaman zaman şiirlerinde de yer bulmuştur. Şairin annesine duyduğu özlemi ve onun ölümünü yâd edişten doğan hüznü en belirgin ifadelerle verdiği şiir, ʺUfuklarʺ adını taşır. Bu şiirde şair, ufukları seyretmenin insan ruhuna verdiği teselliden söz eder.
🔷 Şair aradan yıllar geçse de içindeki hicranın geçmediğini bildiren şair, o acı dolu günde ufukların daha da uzak olduğundan dem vurur. Kaybolan Şehir şiirinde de bu acıya değinir.