Fuzuli'nin Şikayetname'si
Divan şiirinin köşe taşlarından biri olan Fuzulî Arapça, Farsça ve Azeri Türkçesi ile verdiği eserlerle 16. yüzyıldan itibaren adını duyurmuş büyük bir şairdir. Şairin, bilinen eserlerinden biri olan Şikayetname, emekli maaşını alamaması üzerine vakıfta gördüğü yozlaşmayı Celalzâde Mustafa Çelebi'ye ilettiği mektubun adıdır. Peki, dönemi için önemli bir çıkış olan Şikayetname'nin içeriği nedir, Fuzuli neyden ve niçin şikayet etmiştir?
Giriş Tarihi: 10.01.2020
09:50
Güncelleme Tarihi: 10.01.2020
10:21
Şikayetname eserinin doğuş serüveni
"Selam verdim rüşvet değildir diye almadılar."
İskender Pala Şikayetname'nin doğuş serüvenini şöyle anlatır: Çok bilinen bir hikaye vardır; "Kanuni 1534'te Bağdat'ı aldığında Fuzuli ile tanışmış, ona, yörenin vakıf gelirlerinin ihtiyaç fazlasından ödenmek üzere günlük 9 akçe tutarında bir maaş bağlamıştır. Ne ki padişah İstanbul'a döndükten sonra 'Vakıf gelirleri ihtiyacı anca karşılıyor' diye bu maaş kendisine ödenmez. Fuzuli de bu durumu bildiren bir mektup yazıp vaktin maliye işlerine bakan Nişancı Celalzade Mustafa Çelebi'ye gönderir."
Aşk ve ıstırap şairi: Fuzuli
"Beşeri ahlak bozukluğunun eleştirisi"
Nişancı Paşa Mektubu ve daha çok Şikayetnâme adıyla bilinen bu mektup esasen Nişancı Celâl-zâde Mustafa Çelebi'ye hitaben yazılmış mektuptur. Fuzulî, emeklilik beratını bir vakfa götürüp karşılığı için başvurur sonrasında yaşananlar sonucunda eli boş döner. Bu olaylar neticesinde söz konusu vakıfta gördüğü yozlaşmayı devlet adamı Koca Nişancı Celalzâde Mustafa Çelebi'ye bir mektup ile iletir. Bu mektup bugün Şikayatname olarak adlandırılan eserdir.
Kevork Terzibaşyan, Fuzulî Şerhi adlı eserinde Şikayetname'yi şu şekilde değerlendirmektedir: "İşte beşeri ahlak bozukluğunun müessif ve ezici bir halini dehşetli bir tarzda tasvir eden bu konuşma; bir dâhi el ile insafsız memurların alnına ebedi bir ayıbın, bir hakaret damgasını basmıştır."
Divan şiirinin en iyi şairi Fuzuli'den 30 anlamlı söz
Şikayetname’nin en bilinen bölümleri
"Selam verdim, rüşvet değildir deyu almadılar. Hüküm gösterdim, faidesizdür deyü mültefit bolmadılar. Gerçi görünürde itaat eder gibi davrandılar ama bütün sorduklarıma hal diliyle karşılık verdiler. Dedim: Ey arkadaşlar, bu ne fi'l-i hata ve çin-ebrudur (bu ne yanlış iştir, bu ne buruşuk surattır) Dedim: - Benim maaş almamı uygun görmüşler ve bunun için elime bir tekaüt beratı vermişler ki vakıf gelirlerinden her zaman pay alam ve padişaha gönül rahatlığı ile dua kılam. Dediler: - A miskin! Sana zulüm etmişler ve tereddüt sermayesi vermişler ki, daima faydasız mücadeleler edesin ve gide gele uğursuz yüzler görüp uygunsuz sözler işitesin. Dedim: - Beratımın gereği niçin yerine getirilmez?
"Vakıf malını böyle tasarruf (şahsi işlerde harcamak) vebaldir."
Dediler: - Zevaiddir (vakıftan artan paraya bağlıdır), husulü mümkün olmaz (masraf o kadar çok ki para artmaz). Dedim: - Böyle vakıf hiç artansız olur mu? Dediler: - (Aslında artanı vardır, lakin) yönetim kademesinin masraflarından geriye bir şey kalmaz. (Daha açık söyleyelim;) onlardan kalsa bizden kalmaz ki sana verelim. Dedim: Vakıf malını böyle tasarruf (şahsi işlerde harcamak) vebaldir. Dediler: - Akçamız ile satın almışız (bu işi bulabilmek için hava parası ve rüşvet vermişiz), bize helaldir.
Çaresizlikle "yalnızlığına" çekilen şair
Dedim: - Kanun uygulayıp teftiş etseler bu tuttuğunuz yolun fesadı bulunur. Dediler: - Bu hesap, kıyamette alınır. Dedim: - Dünyada dahi hesap olur, haberin işitmişiz. Dediler: - Ondan dahi korkumuz yoktur, müfettişleri razı etmişiz.
Gördüm ki sualime cevaptan başka nesne vermezler ve bu berat ile hacetim kılmağın reva görmezler, çaresiz mücadeleyi terk ettim; karamsar ve kırgın, yalnızlık köşeme çekildim."