Gül imgesinin şiirimizde geçirdiği değişimler
Geçmişten günümüze 'sevgili güldür' metaforu Türk edebiyatında muhtelif şekillerde karşımıza çıkar. Sevgili bir güldür fakat nasıl bir güldür? Bunun tanımı çağlar boyunca farklılaştı. Sevgili mis kokusu ve zarifliğiyle mi, binlerce dikeni olması mı yoksa yapraklarında güneşin görülmesi sebebiyle mi güldür? Ya da modern şiirdeki haliyle şairin zihni, ruhsal durumuna ve dünya görüşüne göre teşekkül eden bambaşka bir gül mü? Bu içerikte geçmişten günümüze "gül imgesi" ne yüklenen misyonları siz Fikriyat okurları için inceledik.
Giriş Tarihi: 17.12.2019
14:47
Güncelleme Tarihi: 17.12.2020
09:11
Bir yüzi gül gonce-leb dil-dâr dersen işte sen Sen güle bülbül gibi kim zâr dersen işte ben
Necati
Gonce-leb: Gonca dudaklı Dil-dar: Gönül avcısı Zâr: inleyen
"Gül yüzlü gonca dudaklı gönül avcısı varsa işte o sensin, bir gül uğruna bülbül gibi inleyen ise işte o benim!"
Gül yüzün lâle ruhun sünbül-i terdir zülfün Nâ-şüküfte dahi gül goncası nâzik dehenin
Ruh: Yanak Sünbül-i ter: Taze sünbül Na-şüküfte: Açılmamış
Hisali
Yüzün gül, yanağın lale, saçın taze sünbüldür. Ağzın bile henüz açılmamış gül goncasıdır."
Sevgilinin yüzü klasik şiirde genel olarak gül olarak nitelendirilir. Kimi zaman ise sevgilin dudağı, elleri, teri, kulaklarını karşılamak amacıyla da bu mazmun kullanılır. Sevgilinin dudakları hem şekil hem de renk itibariyle henüz açılmamış kırmızı bir goncaya benzetilir. Ağzın goncaya benzetilme nedeni; gül açılıp sırrını ifşa eder, gonca ise esrarla doludur. Klasik şiirde en çok sözü edilen ise kırmızı güldür.
Ey gül ne aceb silsile-i müşg-i terün var V'ey serv ne hoş cân alıcı işvelerün var
Fuzuli
Silsile-i müşg-i ter: Taze misk zinciri
"Ey gül ne kadar güzel, taze, misk zincirin var. Ve Ey servi ne güzel can alıcı işvelerin var."
Gülün rengi kokusu ve şekli bakımından sevgiliye benzetildiğini ifade ettik. Fakat sevgiliyi tasvirde kullanılan gül imgesi, yalnızca beşeri aşkı ihtiva etmez, aynı zamanda ilahi aşka ait unsurları işaret eder. Klasik şiirde gülün ilahi aşktaki en önemli sembolü Peygamberimiz Hz. Muhammed'dir. Bir inanca göre, Mi'rac Gecesi, Hz. Muhammed'in mübarek terleri yeryüzüne düşmüş ve düştüğü yerlerde de güller bitmiştir.
Yûnus Emre'nin, "Çiçek eydür ey derviş gül Muhammed teridir' mısraında ifade ettiği gibi gülün kokusunu Resûl-i Ekrem'in terinden aldığına inanılır. Ayrıca halk arasında bu inançlardan doğan birtakım gelenekler ortaya çıkmıştır. Mevlid törenlerinde misafirlere gülsuyu sunulması buna bir örnek teşkil eder. Halk arasında bu geleneğin yaygınlaşması, sanat eseri niteliği taşıyan gülabdanların ortaya çıkmasına da vesile olur.
Gül imgesi ayrıca tasavvufi birtakım sembolleri de üstlenir . Gülün gonca hali birliği, yani vahdeti; açılmış gül ise birliğin çokluk halindeki temsilini ifade eder.
Klasik şiirde gül imgesini değişime tabi tutan ilk isim: Nedim
Gül imgesini klasik edebiyatta değişime tabi tutan ilk isim dönemine göre oldukça yenilikçi bir şair olan Nedim'dir. Nedim'in şiirindeki sevgili, artık hayali boyutuyla değil, ete kemiğe bürünerek tüm realitesiyle karşımıza çıkan bir sevgilidir. İlahi aşktan ziyade maddin aşkın ifade edilmesi, dönemi için zor bir eylemken şair çekinmeden bunu gerçekleştirmiştir.
Ne berk-i güldür o leb çiğnesem şeker sanırım Ne goncedir o dehen koklasam şarab kokar
Berk- gül: Gül yaprağı Dehan: Ağız
O gül yapraklı dudağı çiğnesem şeker sanırım, o öyle gonca bir ağızdır ki koklasam şarap kokar.
Sevgilinin dudağını tasvir etmede gül yaprağı imgesi eskiden beri kullanılsa da, "çiğnemekle" bağdaştırılan dudak tasavvuru toplumun algı düzeyindeki bir yeniliğin uzantısıdır.
Modern Türk şiiri ile birlikte şekilden şekile giren gül imgesi
Klasik şiirde mazmunlar şairlerin ortak malı ve arka planındaki medeniyet kodları, kültürel bakış açısıyla yoğrulmuşken, modern şiir artık özgünlüğü ve söz gelimi "biricikliği" ile kolektif bir şuuraltını değil, şahsi donanımları, kişisel şuuraltıyla birleştirerek var olur.
İşte bu şiirlerden örnekler:
"Hafız'ın kabri olan bahçede bir gül varmış; Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle. Gece; bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış Eski Şiraz'ı hayal ettiren rengiyle."
Yahya Kemal
Yahya Kemal, bu şiirinde kısmen gelenekteki gül imgesini sürdüren şairler arasında yer alır. Fakat gül artık kendisine aşık olunan, söz gelimi yüceltilen, dokunulmaz sevgili değildir. Yahya Kemal'in şiirinde gördüğümüz gibi şiirde gül "kanayan" haliyle yer edinir. Bergson'un süreklilik felsefesinden etkilenen Yahya Kemal'in 'Rindlerin Ölümü' şiirinde de bu izi sürebiliriz. Yahya Kemal, "yeniden her gün" açan solup gitmeyen bir gül imgesi çizer okuyucusuna. Şair, kadim bir mazmun olan gülü imtidad yani süreklilikle açımlamıştır.