Kültür sofrasına dönüşen 5 edebiyatçı mekanı
Kimi kitap okur kimi tavla ve satrançla meşgul olur kimi de nevgüfte gazeller getirirdi. Çaylar eşliğinde derinleşen nice konular, müdavimleri olan edebiyatçılarla daha da renkli hale gelirdi. On altıncı yüzyıldan itibaren Osmanlı'da yapılanmaya başlayan kahvehaneler, yorgunlukların atıldığı, muhabbetlerin döndürüldüğü mekanlar haline geldi. Sizler için kültür sofrasına dönüşen edebiyatçıların uğrak mekanlarından 5 tanesini derledik.
Giriş Tarihi: 08.08.2019
12:35
Güncelleme Tarihi: 05.02.2022
16:53
Çaylar eşliğinde derinleşen nice konular, müdavimleri olan Marmaratörlerle daha da renkli hale geliyor; masalarda kurulan sohbet halkaları genişledikçe genişliyordu. Gençler üstadlarını pür dikkat dinliyor, kıraathane sabahın ilk ışıklarına kadar misafirlerini ağırlamaya devam ediyordu. Kapıdan kimler kimler girmiyordu ki… Bir bakmışsınız Necip Fazıl'ın adımlarıyla kalabalık birden coşuyor; bir bakmışsınız Fethi Gemuhluoğlu'nun eşsiz muhabbetiyle birlikte çayların sesi birbirine karışıyor, kültür ocağının maneviyatı derinleştikçe derinleşiyordu.
1957 ile 1983 yılları arasında bir devre damga vurmuş bu mekân artık yok. Burada doğan birliktelik ise başka mekânlarda hâlâ sürüyor. Marmara Kıraathanesi Laleli'den Beyazıt'a çıkan yokuşun düzlüğe ulaştığı yerde, ön cephesi Beyazıt Meydanı'na , arka cephesi denize bakan, eskiden Marmara Sineması'nın bitişiğinde bulunan, günümüzde ise Özdemir Marmara Çarşısı'nın bulunduğu yerde kurulmuştur. Marmara Kıraathanesi'nde 1960'lı yılların başında, Küllük ve Acem'in Kahvesi'ne devam etmiş edebiyatçı, akademisyen ve edebiyata ilgi duyanların çok sık uğradıkları ve uzun vakitler geçirdikleri bir edebiyat-kültür mahfili kendiliğinden kurulmuştu.
Batılı bir eğilim, kültür ve sohbet anlayışını sembolize eden Markiz, Lebon, Baylan gibi pastanelerde toplananlardan farklı olarak Küllük, Çınaraltı gibi mekânlara devam etmiş insanlar, buraların kapanması ile sığınabilecekleri yerler aradı. Geleneksel değerlerle kültürel, siyasal ve edebi anlayışları yakın kesimin toplandığı Marmara Kıraathanesi , bir süre sonra geleneğin takipçilerinin, yürürlükteki siyasi düzenin ya dışında veya ona muhalif insanların toplanma merkezi haline geldi.
Marmara Kıraathanesi'nin müdavimlerine Marmaratör lakabı verildi. Bu lakabın ortaya çıkışının iki farklı rivayeti vardır. Birinci rivayete göre Ahmed Nuri Yüksel, burayla ile ilgili anılarında, Marmara'daki sohbetlerin gediklilerinden olan Mehmet Çavuşoğlu ve Necip Kunt'a Marmaratör lakabını kendisinin taktığını yazar. Bu lakap o kadar tutar ki sonradan kıraathanenin bütün müdavimlerinin adı Marmaratör olur.
Üstün İnanç ise bu terimin ortaya çıkışını biraz daha farklı anlatır. Türkiye'de o zamanlar iki meclis vardır: Senato ve Millet Meclisi. Eski savcılardan biri Senatör Mehmet Feyyat kendini tanıtırken, böbürlenerek "ben senatörüm" demiş, Marmara'nın gediklilerinden Reşat Şen de senatöre şu şekilde cevap vermiştir: "Ben de Marmaratörüm!" Bu söz böylece meşhur olmuştur. Mahfil müdavimlerine Marmaratör isminin verilmesi, aslında mekanla ve mekanın müdavimleriyle kurulan samimi ilişkiyle de alakalıdır.