Mutlaka okunması gereken dünya klasikleri
Kitap okumak, klasikleri okumakla başlar. Çoğu okura da okuma aşkını kazandıran bu yapıtlardır. Zamana meydan okuyan klasikleşen kitaplar, dünya çapında tanınmış en ünlü, en başarılı çok eski tarihlerden günümüze kadar gelmeyi başarmış eserlerdir. Yüzlerce yıllık geçmişe sahip bu kitaplar, geçen onca zamana rağmen etkisini yitirmeyerek insanlara yeni bir dünyanın kapılarını aralar. İşte sizler için mutlaka okumanız gereken dünya klasiklerini derledik.
Rus edebiyatının en önemli isimlerinden hikayeci, oyun ve deneme yazarı, şair Turgenyev, varlıklı bir ailenin çocuğuydu. Moskova ve Petersburg'da felsefe, tarih ve edebiyat eğitimi aldı. Daha sonra, Berlin Üniversitesi'nde Schelling'in derslerine katıldı, Hegel incelemelerinde yer aldı. 1840'larda yazarlığa başlayan Turgenyev, yapıtlarında ince duygulu karakter çizimlerine, müziksel bir anlatıma yer verir. Turgenyev'in de başyapıtı olan "Babalar ve Oğullar" dünya edebiyatının en önemli klasik eserlerindendir. Turgenyev, 1800'lerin sonunda geçen bu romanında, kahramanı Bazarov'u merkez olarak o dönemin Rusya'sındaki kuşatlar arası çatışmayı ustalıkla anlatırken; eski ile yeniyi ve yenilikçilik ile tutuculuğu karşılaştırdı.
Babalar ve Oğullar; katı, muhafazakar bir baba ile, özgürlükçü, yenilikçi ve batı eğilimli bir oğul arasında yaşanan çelişkiler anlatılıyor. İki nesil arasındaki farklılıkların, harikulade bir dille okuyucuya aktarıldığı kitabı okurken, muhakkak kendinizden bir şeyler bulacaksınız. Bazarov ve Arkadi biri ılımlı, diğeri agresif iki genç arkadaştır. Bu genç adamların hem kendi aileleriyle, hem de birbirlerinin aileleri ve toplumla olan ilişkileri anlatılıyor. En önemli dünya klasikleri arasında yer alan kitap bizlere, dünya var olduğu sürece kuşak çatışmasının da olacağını gösteriyor.
Time dergisi tarafından 2007 yılında açıklanan dünyanın en ünlü yazarlarına göre "Tüm Zamanların En İyi On Kitabı" listesinde ikinci sırada bulunan Madame Bovary romanının ana karakteri Emma, romanın yazarı Gustave Flaubert'tin bile ününü geride bırakır. Yalnızca 19. yüzyıl Fransız edebiyatı içinde değil, bütün dünya edebiyatında büyük bir dönüşümün de habercisi olan Madam Bovary, derinlikli karakter tahlilleri, iç içe geçmiş olay örgüleri ve hepsinden önemlisi üslûbuyla bir klasik olarak adlandırılmayı fazlasıyla hak ediyor.
Gustave Flaubert,1857'de yayımlanan ve kamuoyunda hayat-edebiyat ekseninde ciddi tartışmalar yaratan ilk romanı Madame Bovary'den insanın bilmeyle olan derin mücadelesine odaklanan ancak tamamlayamadığı son romanı Bouvard ile Pécuchet'ye her romanında farklı yollar deneyen 19. yüzyılın en yenilikçi klasiklerinden biridir.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayın...
Dünyanın en çok okunan klasiklerinden olan Yeraltından Notlar, ilk kez 1864 yılında basıldı.
İnsan olmak, gerçek insan, etiyle kemiğiyle insan olmak bile ağır gelir bize. Utanırız bundan, insan olmayı yüz karası sayarız, benzeri olmayan toplumsal birtakım insanlar olmak için çabalarız. Ölü doğmuş insanlarız biz ve uzun zamandır canlı babaların çocukları değiliz, giderek daha çok hoşlanıyoruz böyle doğmuş olmaktan. Zevk duyuyoruz bundan. Çok yakın bir gelecekte bir şekilde düşüncelerden doğmanın yolunu bulacağız.
Dostoyevski'nin Gogol etkisinden kurtularak kendi sesiyle verdiği ilk büyük yapıt olan Yeraltından Notlar, Avrupa'daki büyük varoluşçu edebiyatı müjdeleyen bir roman. Kitap, okuruna yeraltı diye adlandırdığı bir ruh halinden seslenen karakterin uzun, çılgınca söyleviyle başlıyor. Ardından, bu ahlakçı, uyumsuz, dürüst kişinin yaşadığı bir aşağılanma olayı anlatılıyor. Yüz elli yıldır okunan gerçek bir başyapıt.
Tolstoy'un Savaş ve Barış kitabı ilk kez 1869 yılında basıldı. Kitabın orijinali yaklaşık 2200 sayfadan oluşuyor.
Tüm zamanların en önemli edebiyat yapıtları arasında sayılan Savaş ve Barış, 19. yüzyıl başlarında Napolyon savaşlarının girdabına düşen Moskova'yı sahne olarak alan büyük destandır. Savaşmanın anlamını bulmakta güçlük çeken genç subay Andrey; muazzam servetine rağmen gerçek mutluluğu bulamayan Piyer; masum bir genç kız iken çekici bir kadın haline gelen Nataşa. Savaşın yıkımı Moskova'yı sarar, farklı kaderler birbirine karışır.
19. yüzyıl İngiliz edebiyatının önemli kadın yazarlarından biri olan Emily Bronte'nin ilk ve tek romanı Uğultulu Tepeler, kırık olduğu kadar marazi de olan bir aşk hikâyesi etrafında gezinerek kadın ve erkek, insan ve doğa, aşk ve ölüm, sadakat ve ihanet, hakikat ve yalan gibi ikilikleri kendine özgü bir dille işliyor. Gotik roman türünün başarılı örneklerinden olan Uğultulu Tepeler, karanlık ve puslu evleri, içinde türlü arzuların, tutkuların ve düşüncelerin boyattığı odaları, ter içinde uyanılan kâbusları anlatırken, gerçekçiliği elden bırakmayan bir strateji izliyor. Bu dünyada her şey olanca karmaşıklığına rağmen son derece yalındır. İstekler çözülür, arzular geri çekilir, geriye uğultusuyla yabani bir doğa, sızılı bir yalnızlık ve aşktan taviz veren bir ruh hali kalır: Hem bu ne biçim aşk böyle, sonsuz aşkın bir kar fırtınasına bile dayanamadı! Yaz günleri, ay gökyüzünde parladığı sürece, biz de yataklarımızda rahatça uyuduk; ama kışın ilk fırtınasıyla hemen başını sokacak bir yer arıyorsun. Emily Bronte, kar fırtınasına dayanamayan güneşli aşklardansa soğukları, rüzgârları göze alan bir aşk anlayışından yana atıyor zarını, acıyı ve yalnızlığı göze almak pahasına...