Arama

Necip Fazıl tasavvufla nasıl tanıştı?

İnsanların hayatında dönüm noktaları olur. Yaşadığı olay, tanıştığı kişi yıllarca oluşturduğu benliğini ve tabularını tümüyle değiştirebilir. Şiir, piyes, tiyatro, fıkra, hikaye, politika ve dini konularda kaleme aldığı çok sayıda eserleriyle Üstad Necip Fazıl da böyle bir dönüşüm hikayesinin kahramanıdır. "Benim kurtarıcım, müjdecim" dediği Abdülhakim Arvasi ile olan tanışmasını ve hayatının seyrinin nasıl değiştiğini sizler için derledik.

Üstad Necip Fazıl 1904 yılında, Osmanlı Devleti'nin payitahtı olan İstanbul'da dünyaya geldi. O dönem tahtta Ulu Hakan ismiyle yazacağı kitabın kahramanı İkinci Abdülhamid Han oturmaktaydı. 1909'da 31 Mart Vakası ile Padişah Abdülhamid'in tahttan indirildiği dönemde küçük Necip Fazıl olup bitenden habersiz, dedesi Mehmed Hilmi Efendi'den okuma yazmayı öğreniyordu. Daha sonrasında bu günleri " Dört-beş yaşında su gibi okuyup yazıyordum." olarak anlatacaktı.

1914-1918 seneleri Birinci Dünya Savaşı'nda Necip Fazıl dedesini kaybetti. Necip Fazıl da o dönem Mekteb-i Fünûn-ı Bahriye-i Şâhâne'de öğrenciydi. Çok sevdiği dedesini kaybetmesi üzerine kaleme aldığı "Büyükbabamın Ölümü" başlıklı yazısı edebiyat öğretmeninin dikkatini çekmişti. Nazım Hikmet de aynı okulda öğrenciydi.

Yahya Kemal Beyatlı, Hamdullah Suphi ve Cumhuriyet'in ilanından sonra Diyanet İşleri Başkanı olan Ahmet Hamdi Akseki Necip Fazıl'ın öğretmenleri arasındaydı. Necip Fazıl'ın tasavvufla tanışması, Bahriye Mektebi'nde öğrencilik yıllarında edebiyat muallimi İbrahim Aşkî Tanık Bey'in kendisine verdiği Sarı Abdullah Efendi'nin Semerâtü'l- Fuâd ve yazarını bilmediği Dîvân-ı Nakşî adlı eserleri okumasıyla başlamıştı.

İlk tasavvufî bilgileri edinmesine vesile olduğu hocası İbrahim Aşkî'yi Necip Fazıl, şu ifadelerle tanıtır: "Hocalarımızın en yaşlısı, derin irfan sahibi, ancak birkaç tanıdığı arasında maruf ve herkesçe meçhul hususî kıymet… Edebiyat ve felsefeden riyâziye ve fiziğe kadar iç ve dış birçok ilimde derin ve mahrem mıntıkalara kadar nüfuz edebilmiş, birkaç risalecikten başka hiçbir şey neşretmemiş ve kabuğunun içinde sönüp gitmiş bu kızıla çalan palabıyıklı ve Tatar suratlı insan, sonradan bize edebiyat muallimi oldu ve bana bilmeden isteklisi olduğum dünyadan, belki derme çatma; fakat ilk adresleri verdi."

Necip Fazıl'ın hocası hakkındaki bir başka tanımlaması şöyledir: "Bundan birkaç yıl önce, belki yüz yaşlarında ve hiç ayrılmadığı Heybeliada'da ölen Tatar asıllı bu adam, dar bir muhitin tanıdığı ve Kıymetler Borsası'nın ismini kaydetmediği "şöhret afettir" sırrına erişmiş bir adam... Eski bahriyeli ve sonra emekli… Bahriye Mektebi'nde muallim… İngiltere'de tahsil görmüş, yüksek riyâziye okumuş derin irfân sahibi…"

Necip Fazıl'ın üniversite yılları İstanbul'un İngiliz, Fransız, İtalyan ve Beyaz Rus askerleri tarafından işgaline denk gelmişti. O dönemde Üstad, Darülfünun'da Felsefe Bölümü'ndeydi. Yahya Kemal, Ahmed Haşim, Halide Edib, Refik Halid ve Fuad Köprülü gibi önemli edebiyatçıların yazdığı Yeni Mecmua'da Necip Fazıl'ın da şiirleri yer almaya başlamıştı. Tasavvufi havanın hissedildiği şiirlerine karşı bir ilgi görülüyordu. Hatta Ahmet Haşim, Yeni Mecmua'nın idarehanesinde Necip Fâzıl'a, "Çocuk, bu sesi nerden buldun?" diye soracaktı.

Cumhuriyet'in ilan edildiği zamanlarda Necip Fazıl, Beylerbeyi'nde oturuyordu. Peyami Safa arkadaşıydı. Yirmili yaşlarının başında olduğu bu günlerde Maarif Vekaleti'nin Avrupa üniversitelerinde eğitime göndereceği ilk Cumhuriyet öğrencisi için imtihan açmıştı. Üstat da bu sınava girdi ve sınavı iyi dereceyle kazandı.

Aralarında Suat Hayri (Ürgüplü), Burhan Ümit (Toprak), Cemil Sena (Ongun), Namdar Rahmi (Karatay) gibi, ileride ülke çapında tanınacak isimleri taşıyan gemi Marsilya'ya hareket etmişti. Necip Fazıl, Paris'e Sobon Üniversitesi'nde felsefe tahsiline gitmekteydi. Uğurlamaya gidenler arasında Üstad'ın hocası Prof. Mustafa Şekib (Tunç) de vardı. Hocası, öğrencisine "Necip, tarihin malı olduğunu unutma!" demiştir.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN