Necip Fazıl'ın büyük yankı uyandıran tiyatroları
30 yaşındayken her şeyi bırakıp, sıfırdan yepyeni bir hayata başlayan mücadele adamı Necip Fazıl Kısakürek, Yunus Emre'den, Fuzuli'den, Yahya Kemal Beyatlı'dan miras aldığı edebiyata yeni bir boyut kazandırdı. Bir edebiyat çilekeşi Necip Fazıl Kısakürek, fikirleri ve eserleriyle düşünce dünyamıza derin izler bıraktı. Tiyatroyu "hayatın değersiz ve geçici yüzünü değil, kalite gibi derin ve sonsuz şahsiyetini zapt eden ve onu molozlarından ayıklayarak tasfiye eden tıpkısı fakat başka türlüsünü gösteren mistik bir ayna" olarak gören usta kalemin büyük yankı uyandıran tiyatrolarını sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 16.02.2019
13:31
Güncelleme Tarihi: 16.02.2019
13:36
"Bir Adam Yaratmak" eseri geçirdiği büyük ruh çilesinin sahne destanıdır. Eser 1937 yılında bir perşembe gece yarısında tamamlandı. İstanbul Şehir Tiyatrosunun 1937–38 sezonunda Muhsin Ertuğrul tarafından sahnelenip temsil edilen eser, ilk temsil gecesinden itibaren çok büyük yankı uyandırdı. Daha sonra 1977 yılında sinemaya da aktarıldı.Olay meçhul bir tarihte İstanbul'da geçer.
Bir Adam Yaratmak cemiyet-fert ilişkisinin enine boyuna ele alındığı, bireyin varoluş buhranı içerisinde cemiyete sarkan tarafıyla duyduğu acılar ve kendi başına bırakılan cemiyetin varoluş kaygısıyla bir nevi kusmasının hikâye edilişidir. Piyesin başkahramanı Hüsrev, varoluş kaygısının en derinini duyduğu için kendisine Sokrat gibi fikirlerinden ötürü cephe almış bir cemiyette yaşamak yerine tımarhanede ölmeyi yeğ tutar. "Husrev - Bir adam yaratmağa kalkıştım. Ona bir surat ve kader bulmak... Nerede bulayım? Kendimi buldum. Suratsız ve kadersiz adam şahlandı. Zincirini kırdı. Elimden kaçtı. Ben insanım. Beni arkamdan vurdu. Suratsız ve kadersiz adam benim suratımı takındı. Kalıbımı giyindi. Kaderimin içine yattı. (Bir an sükut) Benim de kaderim buymuş."
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayın...
1948'den 1960 yılına kadar geçen sürede tiyatro eseri kaleme almayan Necip Fazıl, 1960 ihtilaliyle girdiği hapiste, üç piyes yazdı: Ahşap Konak, Kumandan ve Reis Bey.
Piyesin ana karakteri Reis Bey, bir ağır ceza reisidir. Ömrü otel odalarında geçmiş, yapyalnız ve tuhaf bir adam. Taş kalpli bir kanun tatbikçisi… Onun nazarında merhamet, idamlık bir suçtur ve «cemiyette bir ferdi korumak için bin kişiye idam gömleği giydirmekten kaçınmamalıdır.
Günün birinde, annesini öldürdüğü iddiasıyla huzuruna çıkarılan bir gencin idamına karar verir. Artık olaylar çok farklı gelişecek ve Reis Bey'in buz gibi iç dünyası müthiş bir sarsıntiyle yerle bir olacaktır.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayın...
"Hayat meğerse püf noktalardan ibaretmiş; olanca başarı püf noktasını yakalamaktan başka bir şey değilmiş" gerçeğini gören Recep Kafdağlı'nın hikayesi...Necip Fazıl'ın komedi tarzında kaleme aldığı tek tiyatro eseridir. Vefatından sonra, Aralık 2000 tarihinde yayınlandı.
Necip Fazıl,eseri yazmadan önce bu piyesi ne amaçla yazdığını Vasfi Rıza'ya anlatır:"Şimdi bana, öteden beri idealim olan bir iş düşüyor: Dram muharrirliğinden komediye geçmek ve içinde yaşadığımız cemiyeti, hüngür hüngür güldürücü tezat, nispetsizlikleri, samimiyetsizlikleri, sahtekarlıklarıyla resmetmek... Bu benim en büyük eserim olabilir. " der.
Dört perdelik bir komedi olan eserde yazar, perdeler arasında özel olarak sahne geçişlerinden ve ayrıntılı bir şekilde mekan tasvirlerinden bahsetmekle kalmamış, aynı zamanda oyuncuların jest ve mimikleri hakkında da bilgi verilir.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayın...
1967 yılında yazılan eser, Anadolu kapılarının Müslüman Türk'e açıldığı 1071 Malazgirt Zaferi'nden başlayarak, 'Türkiye tarihi'ne memleketin doğu ucundaki bir köşesinden terkibî bir bakışın temsilidir. 1967'de yazılan piyeste, Altun Halka'nın yedincisi Ebu'l Hasan Harkaanî'nin kabriyle şereflenmiş Kars şehri, zamanın bir sinema şeridi gibi üzerinde canlandığı bir tarih tablosudur.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayın...
Muhsin Ertuğrul, bir yemekte; «Niçin bir piyes yazmıyorsun?» sorusuyla tiyatroyu, "hayatın (kantite) gibi değersiz ve geçici yüzünü değil, (kalite) gibi derin ve sonsuz şahsiyetini zapteden ve onu molozlarından ayıklayarak tasfiye eden, tıpkısını, fakat başka türlüsünü gösteren mistik bir ayna" olarak gören Necip Fazıl'ın yıllardır içinde gömülü bir hasrete dokunur. O anda, Şehir tiyatrosuna bir eser teslim etmek için sadece 20 günlük bir süre kald.. Hemen kararını verir ve 7 gün içinde "Tohum"u bitirir.
1935 senesinde Muhsin Ertuğrul tarafından sahnelenen "Tohum" piyesinde olay, Anadolu'nun işgal edilmiş bir köşesinde, Maraş'ta cereyan eder. Vatan sadace bir toprak parçasından ibaret değildir. Dolayısıyla vatanı müdafaanın gizlediği bir aksiyon; aksiyonun gizlediği bir fikir; ve fikrin gizlediği mahrem bir benlik olmak gerekir. Tohum, millî mücadeleyi, Anadolu halkının öz benliğinde mevcut ruhun bir fışkırışı olarak gösterir.
Tohum'un kısa bir değerlendirmesi Peyami Safa tarafından Hafta Mecmuası'nda yapılmış ve bu yazı piyesin son sayfalarında "Tohum" adıyla yer aldı. "Necip'in eserinde Millî Mücadele sadece mazlum bir milletin emperyalizme karşı ayaklanması ve Anadolu, sadece bir istihsal perspektifi içinde mütalâa edilecek alelâde bir toprak yığını, ruhsuz ve şapşal bir tabiat parçası değildir. Bu yepyeni idealist görüşle Anadolu bir seyyah fotoğrafçının filme çektiği standardize bir dere, tepe, yayla, toprak manzarası değildir. Basit ve geçici gözün gördüğü Anadolu'nun altında bir de görünmeyen, hakikî Anadolu vardır. Anadolu'yu anlamak, mevzuu anlamaktır. Nitekim her şeyi anlamak da yine Tohumun beşerce mümkün olabilecek en geniş idrakine varmak demektir. "
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayın...