Peyami Safa’nın otobiyografik romanı 9. Hariciye Koğuşu hakkında 10 bilgi
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, edebiyatımızdaki en önemli romancılardan biri olan Peyami Safa'nın 1930 yılında ilk baskısını yapmış otobiyografik romanıdır. Peyami Safa'nın en fazla basılan ve beğenilen eseri olma özelliğini taşıyan roman, yazarın yakın arkadaşı Nazım Hikmet'e ithaf edildi. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın tanımladığı gibi "acının ve ıstırabın yegane kitabı"ydı… Kahramanın kendi sesiyle var olabildiği ilk örneklerdendi. Peyami Safa'nın ölümsüz eseri Dokuzuncu Hariciye Koğuşu hakkındaki en ilgi çekici 10 detayı derledik.
Giriş Tarihi: 30.11.2020
16:24
Güncelleme Tarihi: 30.11.2021
14:00
📔Psikolojik roman olarak Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
📌Peyami Safa bir tahlil romancısıdır. Kişilere ve eşyalara psikolojik bir dikkatle bakar. Onun romanları manevi ıstırap dolu, hasta beden ve ruhları, ahlak bunalımlarını, kişi-toplum çatışmalarını, vicdan azaplarını, yalnızlık gibi duyguları işler. Psikolojik unsurların en yoğun biçimde işlendiği romanlardan biridir Dokuzuncu Hariciye Koğuşu…
📌Peyami Safa, iç maceraların yanı sıra kişilerin sosyal çatışmalarını da ele alan psiko-sosyal türde romanlar kaleme almıştır. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nda bunun canlı örneğine şahit oluruz. Romanda Peyami Safa'yla özdeşleştirilen anlatıcı, rahatsızlığının da etkisiyle roman boyunca psikolojik bunalımlar yaşar.
"Fakat Yarabbi, ben bu gece bu odada yatmaya niçin mahkûmum, niçin tâ buradan kalkıp evime kadar yayan gitmiyorum ve evimin sofasında baygın düşmüyorum?"
Peyami Safa hakkında bilinmeyen 10 detay
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nda mekanın önemi
📌Tanpınar, romanın mekânsal işlevine dikkat çeker. Ona göre romanı devrin diğer tüm romanlarından ayıran özellik mekandır. Balo salonları yerine hastane gibi insanlığın realitesini gözler önüne seren mekan burada ayırt edici özelliğe sahip olmuştur.
📌Nazım Hikmet de romandaki mekanın işlevini şu sözleriyle dile getirmiştir:
"Ben Peyami'nin bu son romanını üç defa okudum, otuz defa daha okuyabilirim ve okuyacağım. Bu kitabın karşısında ben, yıldızlı göklerin sonsuzluğuna bakan ve o layetenahi (sonsuz) alemde yeni pırıltılar, o zamana kadar hiçbir gözün görmediği acayip, fakat hakiki alemler keşfeden müneccimin hayranlığını duymaktayım. Eğer ıstırabı, azabı ve neşeyi coşkun bir ciddiyetle duyan öz ve halis halk kitleleri okuma yazma bilselerdi, bu romanın, on bin, yüz bin, hatta bir milyon satması işten bile değildir."
🔍Romandaki hakim temalar hangileridir?
📌Romanda hastalık ve aşk gibi iki tane hakim tema karşımıza çıkar. Hastalık temasının romanın geneline yayıldığını söylemek mümkündür. Kurguyu da şekillendiren yine bu hastalığın ta kendisidir. Hastalık, çocuğun ruhunu ve kişiliğini o kadar etkilemiştir ki, daha 15 yaşında, olmasına rağmen, "kırkını geçmiş insanların tecrübelerine sahip" olduğunu hisseder. Ayrıca romanın pek çok yerinde hastalık ile ilgili geçen sözler yer alır:
"Büyük bir hastalık geçirmeyenler, her şeyi anladıklarını iddia edemezler."
📌Romanın bir diğer hakim teması ise aşktır. Romanda Hasta Çocuk, Nüzhet ve Doktor Ragıp arasında üçlü bir aşk ilişkisi vardır. Romandaki ilişkinin boyutlarına anlatıcı hasta çocuğun aktardığı kadarıyla hakim olmaktayız. Berna Moran Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış isimli eserinde Peyami Safa'nın kendisinde derin izler bırakmış bir aşk olayından etkilenerek yazdığını söyleyerek yine otobiyografik bir çıkarımda bulunmuştur.
"Ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm."