Sosyal hayatın divan şiirine yansıdığı beyitler
Divan edebiyatı hemen her nazım türünde ve birçok beytinde sosyal hayata dair izler taşımaktadır. Divan edebiyatı araştırmalarında göz ardı edilen sosyal hayata dair unsurlar aslında yazıldıkları dönemlere ve günlük hayata dair ciddi bilgiler ihtiva eder. "Halktan kopuk" iddiasıyla kendisine çıkış yolu bulan eleştirilerin aslında yersiz olduğunu görüyoruz. Nitekim beyitleri incelediğimizde divan şiirinde sosyal hayatın birebir yansımalarını bulabiliyoruz. İşte sosyal ve toplumsal hayatın divan şiirine yansıdığı o beyitler…
Giriş Tarihi: 04.01.2020
14:03
Güncelleme Tarihi: 04.01.2021
09:11
Divan şiirine bakış açısında iki önemli kırılma noktası
Divan şiiri, Türk kültürüne dair önemli kaynaklar arasında yer almasına karşın ne yazık ki bu durum geçmişten günümüze manipüle edilmeye çalışıldı. Divan edebiyatı ilk olarak Tanzimat ve Batılılaşma bağlamında zihniyet ve kültürel değişimle, ikincisinde ise Cumhuriyet'in ilanı ile birlikte yeni rejim değişikliği ile iki önemli kırılma noktası yaşadı.
Özellikle Tanzimat'tan sonra yeni gelecek sistemin kendisine yer edinme isteğiyle eskiyi her yönüyle karalama temayüllerinden divan şiiri de payına düşeni aldı. Bu edebiyat bilhassa divan edebiyatı geleneğinde yetişen ve bu türde ürünler veren dönemin aydınları tarafından sert eleştirilere maruz kaldı ki bunların en başında Namık Kemal gelir.
Namık Kemal’in alaya aldığı divan şiiri sevgili tipi
Dönemin en önemli aydınlarından sayılan Namık Kemal, 22 gibi genç bir yaşta divan sahibi olmuştu. Fakat aynı Namık Kemal, yıllar sonra Celâleddin Harzemşâh Mukaddimesi'nde divan şiirinin benzetme unsurlarını şu şekilde karikatürize ederek anlatmıştı:
"Divanlarımızdan biri mütalaa olunurken insan, muhtevi olduğu hayâlâtı zihninde tecessüm ettirse, etrafını maden elli, deniz gönüllü, ayağını Zühal'in tepesine basmış, hançerini Merih'in göğsüne saplamış memduhlar; feleği tersine çevirmiş de kadeh diye göğsüne yapıştırmış, bağırdıkça arş-ı âlâ sarsılır, ağladıkça dünya kan tufanlarına gark olur âşıklar; boyu serviden uzun, beli kıldan ince, ağzı zerreden ufak, kılıç kaşlı, kargı kirpikli, geyik gözlü yılan saçlı maşuklarla mâlâmâl göreceğinden kendini devler, gulyabanîler âleminde zanneder."
Sahih edebiyat düşüncesinin izinde
Klasik şiir geleneğinde yetişmiş Namık Kemal'in elbette bu benzetme unsurlarını, arkasında yatan dünya görüşünü bilmemesi ve anlamaması mümkün değildi. Fakat divan edebiyatı geleneğini yermek, söz gelimi alaya alarak küçük düşürmeye çalışmak; "sahih(gerçek) edebiyat" fikrini edebiyat camiasında kabul edilebilir hale getirmek amacıyla başvurduğu yöntemlerden biriydi.
İlk Cumhuriyet yıllarının divan edebiyatı geleneğini yok sayan tutumu
Cumhuriyet'in ilanından sonra ise divan edebiyatına yönlendirilen eleştiriler daha sert bir biçime büründü. Cumhuriyet'in ilk yıllarında kurulan Türk Dil ve Türk Tarih Kurumları, araştırma sahasında divan edebiyatını tamamen yok sayarak, Türklerin İslamiyet öncesi dil ve tarihleri üzerinde yoğunlaştı. Bu fikirleri savunan şahıslara göre divan edebiyatı; hayattan kopuk, belli bir zümrenin tekelinde, Arapça ve Farsça kelimelerden ibaret, kimsenin anlamadığı, topluma söyleyecek hiçbir şeyi olmayan, benliğini kaybetmiş bir edebiyattır ve bu sebeple unutulmaya mahkum edilmelidir.
Fakat işin aslı bu eleştiriler ekseninde düşünüldüğü gibi değildir. Divan şiiri sosyal, toplumsal ve kültürel hayata dair pek çok ayrıntıyı bize sunar. İşte bu beyitlerden örnekler: