Stefan Zweig'in okunması gereken 20 kitabı
"Bütün yalnızlar gibi özgür ve bütün özgürler gibi yalnız…" demiş vakti zamanında Stefan Zweig. Yazdıklarına, ruhunun derinliklerinde mahkûm ettiği yalnızlığın her türlü acısını da iliştirmiş. Ortaya ise her bireyin kendinden mutlaka bir his bulacağı eşsiz satırlar çıkmış. İşte Zweig'in ruhunuzun derinliklerine işleyen, her biri birbirinden değerli 20 kitabı...
Giriş Tarihi: 22.10.2018
10:05
Güncelleme Tarihi: 22.10.2018
13:31
Neden en çok Stefan Zweig okunuyor?
"Ömrüm boyunca mahkûm olacağım bir kaderin acısını ilk defa yaşıyordum ve şimdi de o kaderle birlikte ölüyorum: Senin tarafından hiçbir zaman tanınmamış olarak."
Avusturyalı yazar, tiyatro, biyografi ve romancı kimliği ile bilinen Stefan Zweig, kitapların imha edildiği bir dönemde her şeye rağmen yazma tutkusunu bırakmadı.
Zweig, eserlerinde derin tutkuları ve sağlam karakterli kurguları işledi. Mektuplarıyla döneminin Avrupa felsefesi ve kültürüne birer anıt dikerken, psikolojik analizlerindeki olağanüstü başarısı, onun kitaplarının bu denli sevilmesini sağladı.
Zweig'i bu denli okunası yapan diğer bir özelliği, eserlerinde büyük bir titizlikle oluşturduğu karakterleri ve iç dünyalarına derinlemesine girebilmesidir. Bu başarısının sırrı, Sigmund Freud ile yakın dost olmasında saklı.
''Dar karenin içinde özel ustalar yaratır satranç.''
İntiharını planlayan ünlü yazarın ilk işi Petropolis postanesine gitmek oldu. Bir zarfa Satranç adlı eserini koyarak onu Amerika'daki yayımcısına yolladı. Bu ses getiren eser öldükten 1942'de yayımlandı.
Stefan Zweig, çok geniş bir psikoloji birikimini eserlerinde bütünüyle kullanmış ender yazarlardandır. Onun dünya edebiyatında bir biyografi yazarı olarak kazandığı haklı ünün temelinde de bu özelliği, yani yazarlığının yanı sıra çok usta bir psikolog olması yatar.
New York'tan Buenos Aires'e gitmekte olan bir vapurda yolcular, dünya satranç şampiyonu Czentovic'in de onlarla birlikte yolculuk ettiğini öğrenince onunla oyun oynamak isterler. İlk oyunda, dünya şampiyonuna yenilen oyuncular; ikinci oyunda hiç beklemedikleri bir yardımla Czentovic'le berabere kalmayı başarırlar. Onlara yardım eden hamleler sonrasını zihninde hesaplayabilen adamın, satranç oyunundaki ustalığının öyküsü ise sıra dışı ve çok hüzünlüdür.
Stefan Zweig'in sürgünde yazdığı, intiharından yalnızca günler önce yayımcısına ulaşan, sonuncu ve en tanınmış eserlerinden biri olan Satranç; tecrit altında bir insanın yaşadığı sıkıntıların boyutlarını güçlü bir anlatımla sunuyor.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız…
''Özür dilerim efendim, çok özgürce davrandım.''
Lyon'da Düğün, Fransız Devrimi sırasında yaşanan kargaşa ve zulüm günlerinde ölüme yaklaşan insanlara umut veren bir aşkın hikâyesidir. 1793'te kentte kurşuna dizilmeyi bekleyenlerin toplandığı hapishane tuhaf bir nikâha sahne olur. İki yalnız insan, acı çeken iki çaresiz insanı buluşturur.
Birinin yüreğinden kopan çığlık diğerininkinde karşılık bulurken, farkında olmadan birbirlerinin yıllar süren yalnızlığına son verirler. Zweig, bu öykülerde toplum dışına itilmiş karakterleri üzerinden insanlık durumunu analiz eder. Karakterlerinin başlarından geçenler "yazgı" değil, insanlığın iflasının sonucudur.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız…
''Dostoyevski'nin hayatında genellikle başlangıç melodramdır, ama sonunda her zaman trajediye dönüşür.''
Stefan Zweig, Üç Büyük Usta'da üç büyük yazarın yaşam öyküleri üzerinden okurlarını edebiyat tarihine, edebi dehanın sınırlarına doğru bir yolculuğa çıkarıyor.
"Toplumun romanını yazan" ve kendi gücünü dünyaya kabul ettirmek isteyen Balzac, "ailenin romanını yazan" ve döneminin İngiliz kültürüyle özdeşleşen Dickens, "bireyin romanını yazan" ve yaşamla ölüm, dehayla çılgınlık arasında gidip gelen Dostoyevski hem birer yazar, hem de gerçek birer kişilik olarak Zweig'in bu eserinde karşımıza çıkıyor.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız…
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
''Sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için?''
Stefan Zweig Bilinmeyen ''Bir Kadının Mektubu'' adlı uzun öyküsünü 1920'li yılların ilk yarısında kaleme aldı. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu'nun kadın kahramanını sadece uzun bir mektubun yazarı olarak tanıyoruz. Kadının hayatı boyunca sevmiş olduğu erkek için kaleme aldığı bu mektubun "gönderen"inin adı yoktur .
Mektubun başında tek bir hitap vardır: "Sana, beni asla tanımamış olan sana". Kadın hep bir "bilinmeyen" olarak, yani tek başına yaşamaya razıdır, bu öyküde "taraflar" değil, sadece tek bir "taraf" vardır. Zweig okurunu, bir kez daha, insan psikolojisinde eşine pek rastlanmayan bir yolculuğa davet ediyor.
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayınız…