Şule Gürbüz’ün Kambur romanından en çarpıcı alıntılar
Kambur, günümüz yazarlarından olan Şule Gürbüz'ün 1992'de yayımladığı ilk romanıdır. Olay örgüsünün ve kurgunun tamamen iç içe geçtiği Kambur romanı, İlber Ortaylı'nın tavsiye ettiği okuma listesinde de yer alıyor, fakat ne yazık ki yeterince kitleye ulaşamamış ve hak ettiği ilgiyi görememiş bir eser. Bu sebeplerden 'bir delinin güncesi' olarak da tanımlayabileceğimiz Kambur romanından en ilgi çekici ve düşünmeye sevk edecek alıntıları, siz Fikriyat okurları için derledik.
Giriş Tarihi: 01.01.2020
11:15
"Olgun bir metin"
Kambur , Şule Gürbüz'ün 1992'de yayımlanan ilk romanıdır. Murat Belge bu romanı arka kapak yazısında, " 'Genç bir yazarın ilk eseri' denecek, 'juvenilia' (bir yazar tarafından gençli döneminde üretilen sanatsal eserler) kategorisine sokulacak hiçbir yanı yoktu Kambur'un. Olgun bir yazarın elinden çıkmış, acemiliği, sakarlığı olmayan, olgun bir metin" cümleleriyle tanımlar. Şule Gürbüz'ün 18 yaşında yazmış olduğu Kambur adlı roman, modern anlatım teknikleri kullanılarak yazılmış, Murat Belge'nin de tanımlamış olduğu gibi "olgun bir metindir" ve kanaatimizce birçok noktasıyla Türk edebiyatının ezber bozan yapıtları arasında sayılabilecek kategorideyken tüm bu niteliklerine rağmen yeterince kitleye ulaşamamış bir roman örneğidir.
Roman, ekseriyetle fiziksel kusurları nedeniyle toplumdan soyutlanan Kambur bir karakterin, delilik sularında yüzen bilinçaltını ilgi çekici bir kurguyla okuyucuya yansıtıyor.
Kambur'un ideal yerine "hicve" varan aklı
"Akıl ideale varamayınca hicve varıyor." cümlesi, Kambur'un hayata bakışını anlatan en önemli cümlelerden. Fiziksel eksiklikler, yaşadığı birtakım psikolojik bunalımlar, iç çatışmalar kahramanımızı salt bir melankoliye itmek yerine olaylara bakışında çoğunlukla deliliğe bulanmış bir hiciv ve ironi "gömleği" giymesine sebebiyet veriyor. Kambur'un bir roman mı, yoksa bir delinin günlüğü mü olduğu okuma esnasında okuyucuların sık sık sorguladığı bir durum. Fakat her şeyin sonunda, toplumda kendisini "öteki" olarak tanımlayan bireylerin bilinçaltının derinliklerine inerek; kurgu boyunca zamansal, mekânsal ve kişisel parçalanmalara bizatihi şahit olmak, eseri ilgi çekici kılan en önemli unsurlardan.
Roman boyunca yazar tarafından karakterin ismi ve cinsiyeti belirtilmiyor, yalnızca Kambur olarak anılıyor. Bu da zihindeki müphemlikleri arttırarak, modern kuram tekniklerinden biri olan alımlama tekniğiyle okuyucunun da hayal gücü ile metne dahil olmasını sağlıyor.
İşte Kambur'un bulanık zihninden aktardığı "berrak" cümleler:
Gözlerimi açtığımda düşlerimin büyük kısmını; bazen hiçbirini, hatırlamıyorum. Eksikliğini ve acısını çektiğim tek şeyse, bu. Düşlerimin, hayallerimin bile ne olduklarını bilmemek... Oysa, düşlerdir insana gerçeği anlama, gerçeği çarpıtma, ya da gerçeği aşma imkânı sunan.
İnsana doğumundan ölümüne dek bir müzik eşlik eder. Kimi insanların hareketli ve neşeli; kimilerinin ise durgun ve ara sıra coşkun oluşu, kafalarındaki müziğe ister istemez uymak zorunda oluşlarındandır. Dengesiz bir yaşamda suç, o kimsenin müziğindedir.
Biraz bir şeyler biliyorum tabii; ama anlatmaktan korkar oldum. Neyi anlatsam, onu kaybediyorum.
Nasıl paramparça bir gökyüzü bu böyle… Bu konuda iki yüz sayfalık bir kitap yazabileceğini düşündü. Yalnızca ilk sayfaya "GÖKYÜZÜ PARAMPARÇADIR, BÜTÜN DEĞİL diye yazacaktı. Geri kalan bembeyaz sayfalara bakan insan, gökyüzünü hayal edebilecek; sayfaları çevirdikçe gökyüzü parçalanacaktı zaten. Bu kitap bilmemkaçıncı sayfadaki o sarsakça cümleyi söyleyebilmek için yazılmıştır."