Tarık Buğra'nın hikayelerinde yaşamından izler aramak
Tarık Buğra, edebiyatımızın en güçlü ve orijinal kalemlerinden biridir. Kitaplarına aldığı 52 öykünün 17'sinde hayat hikayesinden izler bulunur. Buğra aslında yazdığı her eserde kendiliğini korumuş, parmak izlerini bırakmıştır. Gelin, Tarık Buğra'nın izini hikayelerinde sürelim ve onun hayatına bir başka pencereden bakalım.
Giriş Tarihi: 19.08.2022
14:04
Güncelleme Tarihi: 10.03.2023
16:59
Sesli dinlemek için tıklayınız.
🔸Kel Melahat hikayesinde doğduğu yeri okuyucuya hüzünlü bir biçimde anlatan yazar, ara ara geri dönüşlerle okuyucuya Anadolu'yu ve sızılı bozkırını gezdirir.
"Doğduğu ve orta mektebe kadar okuduğu kasabayı, toprak damlı evi, renk ve çizgilerle değil de duygu ve edâlarla kurduğu biz kızı. Vehâlâ isim takamadığı bir işi düşünür, hüzünle düşünür, düşünür işte."
🔸 Aynı hikayede Konya'dan şu şekilde bahseder:
"Sonra Süleyman daha bir çok şeyler söyledi: Sözlerinde değilse bile sesinde, basık ve sıcak sesinde Siirt vardı, Elâzığ, Erzurum, İzmir vardı, Konya vardı, isimleri unutulmuş köyler, zamanları ve sebepleri kaybolmuş hâletler vardı, bozkır türkülerinin, dağ türkülerinin, göl türkülerinin söylemek istedikleri vardı."
🔸 Hatrı sayılır üç fakülteyi yarıda bırakan Tarık Buğra'nın hayatı da geçim sıkıntılarıyla doludur. İstanbul Üniversitesi tıp, hukuk ve edebiyat fakültelerini yarıda bırakan yazar, çeşitli gazete ve dergilerde yazarak, sanat sayfaları düzenleyerek kimi zaman da öğretmen vekilliği yaparak geçimini sağlasa da genellikle ay sonunu düşünmenin sıkıntısını çekmiştir.
"Uzun boylu olanı tohumluk sıkıntısı, para sıkıntısı çekiyordu ve bu berikinin malûmu idi."
🔸 Bacanak hikayesindeki fakir ve uzun boylu bacanak paralel bir düzlemde Akşehir'de kalmış bir Tarık Buğra portresi gibidir.
🔸 Yazarın Borç hikayesi de bu anlamda otobiyografik nitelik taşır. Hikayesine bir anısından söz edeceğinden bahsederek başlayan yazar, kendini şu şekilde tarif eder: "Bir öğrenci… Aybaşlarını, kırmızı renkli ve yüz elli liralık havale kâğıtlarını beklerdim postadan ve beklediğim başka bir şey de yoktu. Bu bekleyiş de, ay olur ayın yirmisi olmadan başlardı: Şans bu; güvenilir mi?"
🔸Heyyi Hey adlı hikâyesinde, "Bir kere daha işsiz kalmıştı. Yıllarca önceydi o. Ama dünmüş gibi hatırlıyordu şimdi: Bu gün ile iç içe gibi bir şeydi bu hatırlayış; bugün?.. Dün?.. Hatırlamak veya içinde olmak?.. Ah bir heyyi hey diye bağırıverse, ciğerlerinin bütün gücüyle!" şeklinde işsizliği üçüncü şahsın ağzından anlatan yazar işsizliği bilmese elbette bu kadar iyi anlatamazdı. Uzun işsizlik dönemleri yaşayan Tarık Buğra aynı hikâyede; "Yarından itibaren işinize son verilmiştir." cümlesiyle vurucu bir biçimde işsiz kalınan her döneme atıf yapmış, bu duyguyu okura tüm gerçekliği ile hissettirmiştir.
🔸 Üniversite hayatını İstanbul Üniversitesi çevresinde yani Beyazıt ve dolaylarında geçiren yazar için Küllük Kahvesi dönemin entelektüelleri, bilim adamları ve edebiyatçılarıyla tanıştığı, yazı yazmaya başladığı kendi deyimiyle hakiki bir fakülte, bir akademiydi.
🔸 Beyazıt'ta bulunan kahveyi hikayelerine mekan olarak seçen yazar kimi zaman açık açık adını vermiş kimi zaman Borç hikayesinde olduğu gibi "Bayezid'deki kahveler" diyerek bir genellemenin içinde anmıştır. Küllük adında ayrıca bir hikaye yazmış olan yazar ayrıca Ufacık Ölü hikayesinde de Küllük Kahvesi'ni şöyle tarif eder:
"Beyazıt meydanının karakterini yapan şeyler Küllük'te de vardır. Küllük üniversitesinin, caminin, taksi parkının, lüks lokantanın, üçüncü sınıf kebapçının ve ruh yetersizliğinden... Yani vahşileşen kör bencillikle, gözünün ancak kumar ve toptan inkârda doyacağını sanan hırsın birleşiği, kısacası bu devrin birleşiğidir. Meydanda Küllüğe sapan küçük yol beş on adım sonra ikiye ayrılarak kahveyi üçe böler. Küllüğü anlatmayacağımıza göre bu parçaları bir yana bırakabiliriz."