Dünyanın ilk ve en eski ordu bandosu
Savaşın yüz yüze yapıldığı dönemde bir ordu bölüğü var ki ellerinde silah değil müzik aletleri var. Dünyanın ilk ve en eski ordu bandosu. Düşman, ordudan önce onların sesiyle irkiliyor. Develerin üstünde taşıdıkları devasa enstrümanlarıyla savaşa en önde dahil olurken, savaş bitiminde en son onlar geri çekiliyorlar. Günümüzde bile seslerini duyduğumuzda gururumuzu okşayan Mehter nasıl kuruldu, içeriğinde neler barındırıyordu ve geleneği nasıldı? Sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 17.12.2018
17:38
Güncelleme Tarihi: 06.12.2019
15:00
MEHTERİN TANIMI VE İÇERİĞİ
Osmanlı'da resmi-askeri musiki takımı ve buna ait mehterhâne teşkilatındaki görevli kişiye mehter denir. Farsçada "daha büyük, en büyük" anlamına gelen "mih-ter " kelimesinden Türkçeleşerek günümüze kadar ulaşır. Mehter, Osmanlı sat-ray teşkilatında mehterhâne de denilen musiki takımından başka yüksek rütbeli hizmetkâr, kavas, Bâbıâli çavuşu, rütbe-nişan müjdecisi (çaylak), at uşağı ve çadır uşağı gibi görevli sınıfları için de kullanıldı.
Mehter'e ait detayları incelemek için tıklayınız...
İLK OLARAK ON ALTINCI YÜZYILDA KARŞILAŞTIK
Mehter teşkilatının geçmişi Türk- İslam tarihinin en eski tarihlerine kadar gitse de bunu ifade eden mehter ve mehterhâne terimleri ancak 16'ıncı yüzyıldaki Osmanlı belgelerinde karşımıza çıkar. Türk askeri musikisine ait belgeler ise 8'inci yüzyıla Orhun kitabelerinde bulunuyor. Burada hükümranlık sembolü "tuğ" ile birlikte geçen "köbrüge" kelimesiyle kös ve davulun kastedildiği biliyor. Divanü Lugâti't-Türk'te "Tuğum tikip urıldı ( Tuğ dikilip nevbet davulu vuruldu)" cümlesiyle Türk hakanının sarayının önünde beyler için her gün 360 nevbet davulu vurdurduğundan bahsedilir. Yani Göktürklerden beri devletin hakimiyet alametlerinden olan davul, veya kösle hakan çadırı yahut sarayın önünde nevbet vurulması geleneğinin 11'inci yüzyıl Türk-İslam devletlerinde de sürdürüldüğü anlaşılır.
TARİHTEKİ SAVAŞLARDA MÜZİK
Aslı Aristo'ya nispet edilen Kitabü 's-Siyase'de seslerin insan ruhu üzerindeki etkisi sebebiyle savaşlara müzikle gitmenin düşmanı korkutmaya yönelik olduğu ve ordularda bu işi yapacak teşkilatların bulundurulduğu hususu üzerinde durulur. Greklerin savaşlarda borazan ve lavta kullandıkları, Büyük İskender'in askeri mızıkasına davul ve yüksek sesli borular ilave ettirdiği bilinir. Yine kaynaklarda Hintlilerin ve Partların düşmanlarını büyük davullar çalarak ürküttükleri görülür.
ARAP ASKERLERİ BAŞKA KAVİMLERDEN ÖĞRENDİ
Cahiliye devri Arapları askerlerini coşturmak için savaşlarda def çalarak kahramanlık şiirleri okuyan muganniyelerden faydalanmışlardı; Bedir ve Uhud gazvelerinde de bu uygulama sürdürülmüştü. Araplar savaşlarda musiki icrasını başka kavimlerden öğrenmişler ve alem (sancak) dışındaki hükümranlık alametlerinin başında yer alan askeri bandoyu Abbasiler zamanında muhtemelen Bizans'tan veya daha kuvvetli bir ihtimalle İran'dan almışlardır. İbn Haldun, oluşturulan musiki heyetlerinin zaman içinde gelişip yaygınlaşarak Endülüs'e ulaştığını ve saz sayılarının artıp çeşitlendiğini belirtir.
ESKİ MEDENİYETLERDEKİ ÇALGILAR
Kutadgu Bilig ve Divanü Lugâti't-Türk gibi eserlerle Firdevsi ve Nizami-i Gencevi gibi şairlerin şiirlerinden anlaşıldığına göre 9'uncu yüzyılda Orta Asya, Hindistan ve Ortadoğu'da yaşayan Türk toplulukları arasında tanınan küvrüg (kös), tabi (davul), borguy (boru), nay-i Türki (zurna), çeng (zil) gibi sazlar, bazı küçük farklılıklarla Yemen'den Sudan'a, Hindistan'dan Endülüs'e kadar İslam dünyasının hemen her bölgesinde kullanıldı. Bu sazlar, eski askeri mızıka takımlarının günümüzdeki tek örneği sayılabilecek Türk mehter takımlarında kullanılan kös, davul, nakkare, zurna, boru, zil ve çevgânla hemen hemen aynıdır.