Bencillik nedir? İslam'da bencilliğin hükmü: Bencillik ile ilgili ayet ve hadisler
Bencillik, kişinin kendisi ve çıkarlarını başkalarınınkinden üstün tutması durumudur. Peygamber Efendimiz, "yalnızca kendini düşünmenin" Allah katındaki hükmünü şu hadis-i şerifle açıklamıştır: "Sizden biriniz kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemedikçe gerçek anlamda iman etmiş olmaz." İslam kaynaklarında bencillik, kibir, cimrilik, kin gütme, övünme, servet tutkusu gibi kavramlarla birlikte zikredilir. Kişinin kendi menfaatinden başka bir şey düşünmemesi, kendi çıkarlarını başkalarınınkinden üstün tutması, kulu felakete götüren hasletlerden biri olarak ifade edilir.
Önceki Resimler için Tıklayınız
🔸 Ahlak anlamında bencillik duygusunu tahlil eden 11. yüzyıl âlimi Gazzali, ünlü eseri İhyâʾü ʿulûmi'd-dîn'de bu konuya temas etmiştir.
🔸 "Hubbü'l-câh" başlıklı bir ahlak psikolojisi niteliğindeki bölümde insanın kendisi dışındaki her şeyle ve her insanla olan ilişkilerinin temelinde ben merkezli bir yaklaşımın bulunduğunu ileri sürmüştür. Gazzali'ye göre,
◾ İnsan kendini herkesten üstün ve seçkin kılmak ister.
◾ Bu sebeple diğer bütün faaliyetleri gibi başka insanlarla ilişkilerini de temelde kendi yetkinliğini geliştirme amacına uygun olarak düzenler.
◾ "Her insanın içinde Firavun'a, "Ben sizin en yüce tanrınızım" dedirten bir şey vardır."
◾ Bu yüzden insan kendini her şeyin amacı ve her şeyi de kendi kemalinin aracı olarak düşünür.
◾ Bu yanlış ve tehlikeli tutumdan ve egoizmden insanların kurtulma yolu ise sağlıklı bir din ve ahlak telakkisine sahip olmaktan geçer.
🔸 Tasavvuf anlayışında da bencillik konusuna büyük önem verilmiştir.
🔸 Benin inkârı, benliğin yok edilmesi ve nefsani isteklerin olabildiğince baskı altında tutulması dinî ve ahlâkî hayatın ön şartı sayılır.
🔸 İlk dönem sufileri, nefsi bu anlamda ele almış ve bencillik, kibir, gurur, iddiacılık ve her türlü kötülüğün kaynağı olarak görmüşlerdir.
🔸 İlerleyen dönemlerde nefis ve nefsaniyet manasında ben ve bencillik anlamına gelen "ene" ve "enaniyet" kelimelerini kullanmışlardır.
🔸 Mutasavvıflar biri kötülenen ve aşağılanan, diğeri ise övülen ve yüceltilen iki "ene"den bahsetmişlerdir.
🔸 Tasavvuf ehli, terk edilmek istenen "ben" ile sahip olunmak istenen "ben" arasındaki farka daima işaret etmişlerdir.
🔸 12. yüzyıl İslam âlimi Muhyiddin İbnü'l-Arabî'ye göre, şu ayet iki benin mevcut olduğunu gösterir:
"Attığın zaman sen atmadın, fakat Allah attı."
(x) 📕 Enfâl suresi 17. ayetin tefsiri
(x) Enfâl suresi🔊 ve meali🔔
🔸 13. yüzyıl tasavvuf ve halk şairi Yunus Emre'nin şu dizeleri de iki benin bulunduğuna delil olarak nitelendirilir:
"Beni bende demen bende değilem / Bir ben vardır bende benden içerü / Süleyman kuş dilin bilir dediler / Süleyman var Süleyman'dan içerü."
🔸 Ben kelimesi, kişinin "ben" diyerek söze başlayıp kendini övmesi ve ön plana çıkarması ahlaki olarak kötü görülmüştür.
🔸 "Ben" demenin İblise özgü bir davranış olduğu belirtilmiştir.
🔸 Bu anlayışa göre İblis, Allah'ın huzurunda kendini yüceltmiş ve "Ben Âdem'den daha üstünüm" dediği için lânetlenmiştir.
(x) 📕 A'râf suresi 12. ayetin tefsiri
(x) A'râf suresi🔊 ve meali🔔
🔸 Firavunun "Ben sizin en yüce rabbinizim"; şeytanın, "Ben ondan daha üstünüm" demesi tanrılık ve üstünlük iddiası taşıdığı için sakıncalı sayılmıştır.
(x) 📕 Naziât suresi 24. ayetin tefsiri
(x) Naziât suresi🔊 ve meali🔔
🔸 Burada önemli olan konunun, sözün taşıdığı anlam olduğunu vurgulamak gerekir.
🔸 Zira Kur'an-ı Kerim'de içinde ben geçen, kibir ve gurur taşımayan ayetler de bulunur.
"De ki: "Ben, yalnızca sizin gibi bir insanım. Şu var ki bana, ilâhınızın, sadece bir ilâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim rabbine kavuşmayı bekliyorsa dünya ve âhirete yararlı iş yapsın ve rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın."
(x) 📕 Kehf suresi 110. ayetin tefsiri
(x) Kehf suresi🔊 ve meali🔔
🔸 Mutasavvıflar, ben kelimesini tasavvufi edep ve nezakete uygun bulmamışlar ve bir durumu kendilerine nispet etmek yerine "biz" ibaresine yer vermişlerdir.
🔸 Öyle ki 10. yüzyıl sufilerinden İbrahim bin Şeyban, "ayakkabım, ibriğim" denilmesini dahi enaniyet yani bencillik saymış, bu üslupla konuşanlarla sohbet etmemiştir.
🔸 Muhammed İkbal, 1915 yılında yayımladığı Esrâr-ı Hodî adlı mesnevisi ile bu konuya değinmiştir.
🔸 İkbal, bireyci ben kavramı yerine toplumla birleşip kaynaşmayı hedefleyen faal bir "ben" anlayışını geliştirmeye çalışmıştır.
🔸 14. yüzyılda yaşayan ve sosyal bilimlerin temellerini atan Müslüman âlim İbn Haldun, insan tabiatında neredeyse tanrılığa heveslenmeye varan bir egoizmin bulunduğunu belirtir.
🔸 Devletin kuruluşuna öncülük eden kişinin başlangıçta kendisini başkalarından fazla farklı görmezken devletin ikinci aşamasında bütün yetkileri kendinde topladığını ifade eder.
🔸 Bu anlamda İbn Haldun'a göre, devletin kuruluşunda ve varlığını sürdürmesinde kurucusunun egosunun ve ihtirasının önemli bir payı vardır.