En çaresiz anlarda açılan rahmet kapısı: İnşirah
Hayatımızın en umutsuz en çaresiz belki de en çıkmaz anlarında, sesimiz çıkmadan duyurmaya çalıştığımız yardım çığlıklılarımızın bir duyanı, bir göreni ve el uzatanı var. Yaşadığımız her engelin ve zorluğun sonunda mutlaka bir kolaylık var. Biz yeter ki doğru kapıyı; bedenimizi uyuşturanı değil de ruhumuzu doyuran kapıyı çalalım. İşte tüm bu ümitsizlik anlarında sırlarla dolu, rahatlatıcı ve dinginleştirici ayetler içeren bir sure kalbimizden avuçlarımıza doğru düşer… İnşirâh!
İçimiz daraldığında koşacağımız tek kapı Allah-ü Teâla'nın kapısı ve onun bize hediye ettiği dualarıdır…
Ferahlamanın, kalp açıklığının anahtarı olan İnşirâh, Hz. Peygamber'in tebliğin ilk dönemlerinde maruz kaldığı sıkıntılar karşısında kendisini teselli etmek amacıyla indirildi. Öyle ki peygamberliğin ilk dönemlerinde Resûlullah'ın üzerinden tahammülü güç olan zorlukları kaldıran bu surenin faziletlerinin, tahmin edemeyeceğimiz kadar büyük olduğunu görmemek mümkün değildir.
İnşirâh, kelime anlamıyla açılmak, genişlemek, sevinmek manalarını taşır. Kur'ân-ı Kerîm'in doksan dördüncü sûresidir. Duhâ sûresinden sonra Mekke'de inmiştir ve 8 ayettir. Bu surede Peygamberimizin, çocukluğunda risalete hazırlamak üzere kalbinin açılıp arıtılmasından söz edilir. Ayrıca, onun getirdiği dindeki kolaylıklara dikkat çekilerek Allah'a şükretmeye teşvik edilir.
İnşirâh suresinin, Mekke döneminde Duhâ sûresinden sonra nâzil olduğu bildirilir. Nüzûl sırasına göre on ikinci sûre olduğu kabul edilir. Sekiz âyetten oluşur. Adını "elem neşrah leke" ifadesinden alır. Elem neşrah, Elem neşrah leke ve Şerh sûresi olarak da anılır.
Duhâ gibi İnşirâh sûresi de Hz. Peygamber'in tebliğin ilk dönemlerinde mâruz kaldığı sıkıntılar karşısında kendisini teselli etmek amacıyla indirildi. Sûrenin nüzûl sebebi olarak fakirliklerinden dolayı putperestler tarafından aşağılanan Müslümanların teselli edilmesi de gösterilir. (Süyûtî, s. 213).
Sûrenin başında Hz. Peygamber'e, "Senin göğsünü açmadık mı?" şeklinde hitap edilerek kendisine sıkıntı veren ağır yükün üzerinden kaldırıldığı bildirilir. Daha sonra şanının yüceltildiği vurgulanıp her güçlükle birlikte bir kolaylığın bulunduğu iki defa zikredilir. Sonunda ise Resûl-i Ekrem'e boş kaldığı zamanlarda çaba sarf etmesi ve rabbine yönelmesi emredilir.
İlk âyetin yorumuyla ilgili olarak iki farklı görüş nakledilir. Bunlardan birine göre âyet, Hz. Peygamber'in çocukluk döneminde (Müslim, "Îmân", 261) veya mi'racın meydana geldiği gece (Buhârî, "Menâķıbü'l-enśâr", 42; Müslim, "Îmân", 263) Cebrâil tarafından göğsünün yarılarak kalbinin çıkarılmasına, zemzem suyu ile yıkandıktan sonra ilim ve hikmetle doldurularak tekrar yerine konulmasına işaret eder. (bk. ŞAKK-ı SADR).
Müfessirler arasında yaygın kabul gören ikinci görüş ise âyetin cismanî bir müdahaleyi değil Peygamber'in ruhunun ilim ve hikmetle zenginleştirildiğini, üzüntü ve sıkıntısı giderilerek kalbine ferahlık verildiğini ifade eder. İbn Abbas'ın da âyeti, "Biz senin göğsünü İslâm'a açtık" şeklinde tefsir ettiği bildirilir. (Buhârî, "Tefsîr", 94). En'âm sûresinde (6/125), "Allah, hidayetini dilediği kimsenin göğsünü İslâm için açar" ve Zümer sûresinde (39/22), "Allah'ın İslâm için göğsüne genişlik verdiği kimse rabbi tarafından hidayet nuru üzerinde değil midir?" buyurulması da bu yorumu destekler.