Arama

Fitne ile ilgili ayetler

Kur'an-ı Kerim'de imtihan, sınama, sapma gibi manalarıyla karşımıza çıkan fitne hakkında birçok ayet-i kerime bulunur. Öyle ki Bakara Suresi'nin 191'inci ayetinde "Fitne öldürmekten daha şiddetli bir suçtur" buyrulmuştur. Yüce Allah (CC), inkarcıların müminlerin inançlarına yönelttiği fitnenin taşıdığı tehlikenin büyüklüğünü vurgular. Peki, fitne kavramı Kur'an-ı Kerim'de nasıl geçer?

🔸 Fitne, "altın ve gümüş gibi değerli madenlerin saflığını anlamak için ateşte eritmek" anlamına gelen fetn kökünden türeyen bir kelimedir. Eskiye bakıldığında "derisini daha kolay yüzebilmek için kurbanı sıcak kuma gömmek; kandırmak, gönlünü çelmek" ve "pusu kurarak yol kesmek" manalarında kullanıldığı görülür.

🔸 Genel itibari ile fitne imtihan, iyi veya kötü şeylerle deneme, manevi çöküntü, dini, içtimai ve siyasi kargaşa gibi oldukça geniş kapsamlı anlamlarda kullanılır. Fitne kelimesi, Kur'an'da daha çok imtihan, deneme ve sınama manalarıyla karşımıza çıkar.

Resulullah'ın (SAV) 10 ölçüsü

🔸 Fitne kelimesi, Kur'an-ı Kerim'de otuz dört ayette ismen, yirmi altı ayette de türevleri şeklinde geçer.

🔸 Bakara suresinin 191. ayetinde geçen fitne kavramı baskı, zulüm ve işkence manalarında kullanılmış, fitne çıkarmanın birini öldürmekten daha büyük bir kötülük olduğu açıkça bildirilmiştir.

"Onları yakaladığınız yerde öldürün; sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Harâm civarında onlar sizinle savaşmadıkça siz de orada onlarla savaşmayın. Şayet sizinle savaşmaya kalkışırlarsa o zaman onları öldürün. İşte kâfirlerin cezası böyledir!" (Bakara Suresi, 191.ayet)

Tefsiri: "Onları yakaladığınız yerde öldürün" ifadesindeki "onlar"dan maksat bir önceki ayette geçen Müslümanlara karşı savaş açan düşman tarafıdır. Kuşkusuz barış zamanlarında barışın kuralları, savaş zamanlarında da savaşın kuralları geçerlidir. Önceki ayetin ikinci bölümünde Müslümanlara haksız saldırılara ve her türlü aşırılığa sapmaları yasaklanarak savaşın temel ahlak ilkesi açıkça belirtildikten sonra, burada da düşmana hücum ederek askerlerinin yakalanıp öldürülmesi savaşı kazanmanın gereği olarak ortaya konmaktadır. Zira savaşa kazanmak için girişilir.

↪ İnsan gücünün birinci derecede önem taşıdığı bir savaşı kazanmanın ilk şartı da –özellikle klasik savaş şartlarında– düşmanın insan gücünü kırmaktır. Hayatın gerçeklerinin, kötülükleri önlemede savaşmayı gerekli kıldığı durumlarda "barışçılık"tan söz etmek anlamsızdır. Kur'an-ı Kerim olması gerektiği kadar barışçıdır. Bununla birlikte müslümanın sebep olmadığı bir savaşta teslimiyetçi davranmayı veya girişilen bir savaşı kazanmanın gereklerini, hümanist olduğu ileri sürülen ütopik fikirlere feda etmeyi de onaylamaz. "Haksızlık etmeme ve haksızlığa uğramama"yı emreden ayet (Bakara 2/279) Kur'an'ın bu husustaki temel kuralı olarak alınmalıdır. İslam kültüründe geniş bir kullanım ve etki alanı kazanmış olan ayetteki fitne kelimesi, genellikle "sınama, deneme, maddi ve manevi sıkıntı, üzüntü, bela ve felaketle imtihan etme"; özellikle hadislerle diğer İslami literatürde "dini, sosyal ve siyasi kargaşa" anlamında yaygın olarak kullanılan bir terimdir.

Tefsirin devamı için tıklayın

🔸 Tevbe Suresi'nin 49. ayet-i kerimesinde fitne kavramı ile münafıkların çevirdiği entrikalar ve onların içerisinde bulunduğu sapık inançlar anlatılır.

"Onlardan "Bana izin ver, beni fitneye (isyana) sevk etme" diyen de vardır. Bilesiniz ki onlar (böyle diyerek) fitnenin ta içine düştüler. Şüphesiz ki cehennem, kâfirleri elbette kuşatacaktır." (Tevbe Suresi, 49. ayet)

Tefsiri: Tefsirlerde "Aman bana izin ver, başımı derde sokma!" tarzında bir ifade içeren 49. ayetin, münafıklardan belirli kişilerin sözleri hakkında nazil olduğuna dair rivayetler yer almaktadır. "Başımı derde sokma!" diye tercüme edilen kısım "beni kınama" manasıyla da açıklanmıştır.

Tefsirin devamı için tıklayın

🔸 Kavram, Nisa Suresi'nin 91. ayetinde fesat ve kargaşa çıkarma anlamında kullanılır.

"Bunlardan başka hem sizden hem de kendi topluluklarından yana güvende olmak isteyen kimseleri de bulacaksınız. Bunlar ne zaman fitneye yönlendirilseler hemen dönüp ona dalarlar; bu sebeple sizden uzak durmaz, size barışçı davranmaz ve yakanızdan ellerini çekmezlerse onları hemen yakalayın, ele geçirdiğiniz yerde öldürün. İşte onlar hakkında size apaçık bir yetki vermiş olduk." (Nisa Suresi, 91. ayet)

Tefsiri: Tefsircilerin Medine çevresinden Gatafan ve Esedoğullarını, Mekke'den de Abdüddaroğullarını örnek olarak gösterdikleri bu grup, menfaatleri böyle gerektirdiği için Medine'ye gelince Müslüman oluyor, Mekke'ye gidince de şirke dönüp müşriklerle beraber putlara tapıyor, gerekli gördüklerinde Müslümanlar aleyhine Kureyş'le iş birliği yapıyorlardı. Hz. Peygamber açıkça kafir olmayanları, gizli din taşıyanları, Müslüman görünenleri, dıştan göründükleri gibi kabul ediyor, kişinin küfrüne açık ve objektif delil bulunmadıkça ona mümin muamelesi yapıyordu. Allah Teala bunların münafık olduklarını, Müslümanlıklarının samimi olmadığını bildirerek Müslümanlara –insanların kalpleri bilinemeyeceği için başka türlü elde edilemeyecek olan– bir delil vermekte ve bu grubun da sulha yanaşmadıkları, Müslümanlara zarar verdikleri sürece kendileriyle savaşanlar gibi mütalaa edilmesi gerektiğini bildirmektedir.

Tefsirin tamamı için tıklayın

🔸 Enfal Suresi 25. ayetinin tefsirine bakıldığında fitnenin, toplum içinde imanın bozulması, baskı, düzensizlik, kargaşa, hukukun çiğnenmesi, hakka dayanmayan gücün hakim olması ve böylece kulluk imtihanının kaybedilmesi tehlikesi anlamında açıklandığı görülür.

🔸 İstenildiği takdirde el birliği ile engellenebilecek bir durum olarak açıklanan fitnenin önü kesilmediğinde suçsuzlar da etkilenir. Çünkü onlar da fitnenin ortadan kalkması için ellerinden geleni yapmamış, haksızlığa karşı mücadele etmemiş, bu nedenle de kusurlu ve sorumlu olmuşlardır.

"Sadece içinizden zulmedenlere dokunmakla kalmayacak olan fitneden sakının ve bilin ki Allah'ın cezası şiddetlidir." (Enfal Suresi 25. ayet)

Tefsiri: Fitne yani "toplum içinde imanın bozulması, baskı, düzensizlik, kargaşa, hukukun çiğnenmesi, hakka dayanmayan gücün hâkim olması ve böylece kulluk imtihanının kaybedilmesi tehlikesi" ya el birliği ile engellenecek ya da bunun zararı sınırlı kalmayacak, hak edenlerin yanında suçsuzlara da dokunacaktır. Çünkü onlar da fitnenin ortadan kalkması için ellerinden geleni yapmadıkları, haksızlığa karşı mücadele etmedikleri için kusurlu ve sorumludurlar. Bunların içinde hiçbir kusuru olmayan çok küçük bir grubun (acizler) bulunması tabiidir.

Tefsirin devamı için tıklayın

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN