Hakim Tirmizi'ye göre kalbin anlamı ve fonksiyonları
9. yüzyılda yaşayan Hakîm Tirmizî, kendine mahsus bir üslûpla nakille aklı bağdaştırmaya, naklî ilimleri aklî bir temele dayandırmaya çalıştı. Özellikle Helenistik felsefeden ve gnostisizmden gelen hikmet anlayışını tasavvufa aktararak bu hareketin yeni bir döneme girmesine katkıda bulundu ve bu sebeple "Hakîm" diye anıldı. Tasavvufu yalnızca manevi haller olarak değil, aynı zamanda "hikmet" olarak gören Tirmizî, tasavvufi kırılmalar yaşanan bir dönemde kalbin anlamı ve fonksiyonları hakkında neler söyledi?
Giriş Tarihi: 30.01.2020
10:19
Güncelleme Tarihi: 23.06.2020
14:17
Tasavvuf öğretisinin kabullenilme güçlüğü
İslamiyet'in kabulünden sonra dini ilimler artık yavaş yavaş oluşma evresine girdi ve tasavvuf bu ilimler içerisine sonradan dahil oldu. Tasavvufun var olan yapıya sonradan dahil olması, kabulü zorlaştırarak ilmin bid'at olarak görülmesini ve onun temsilcileri sufilerin de bir takım eleştirilere maruz kalmasını beraberinde getirdi. Tasavvuf, ilk etapta bireysel bir hareket olarak başlayarak fıkıh gibi bir sistematiğe sahip olmadan bilginin ahlaka dönüşme noktasında kendisini gösterdi. Belli bir sistematikten uzak olma durumu, diğer din ilimlerini rahatsız eden bir noktaydı.
"Kul, Rabbi sayesinde vardır. Zahirde ve batında, dini ve dünyevi işlerinde göz açıp kapatmalık bir süre ya da daha azında bile O'ndan müstağni kalamaz."
Sufilerin din ilimlerinde eleştirdikleri nelerdi?
Nitekim, sufiler din ilimlerinde oluşan parçalanmayı yine kendilerinin toplayabileceğini düşünmelerinin yanında din ilimleriyle meşgul olan insanları yalnızca bilginin taşıyıcısı olmakla suçlayarak asıl gayeye ulaşamadıklarını belirttiler. Fakat bu durumu savunan sufiler de kendi aralarında çelişkiye düştüler ve içyapılarında oluşan bölünmeyi reddederek yeni bir anlayış geliştirdiler.
"Çünkü akıllı bir kulun kendisini ilgilendirmeyen şeylerden alıkoyacak ilgileri olmalıdır."
İlmi bölünmeler içerisinde tasavvufa yönelen Hakîm Tirmizî
Cüneyd-i Bağdâdî'den sonra 9. yüzyılda yaşayan Hakîm Tirmizî, ilk başta zahiri ilimleri tahsil etti ardından tasavvufçuların öğretisine merak salması sonucunda tasavvufa yönelerek "velayet" düşüncesi ekseninde bu ilmi yorumladı. Velayet düşüncesine göre Müslümanları derecelendirdi ve bu düşünceden hareketle Kalbin Anlamı adlı kitabı yayımladı.
Sözlükte "yakın olmak, yakınlık" anlamındaki vely kökünden türeyen velâyet "sevmek; yönelmek, yardım etmek; bir işin sorumluluğu kendi üstünde olmak" mânalarına da gelir. Velâyet hakkına sahip olan kişiye velî denir. Tasavvufta velâyetin başlangıcı talepte bulunmak, ortası sülûk makamlarının gerektirdiği hallerle hallenmek (telvîn), sonu ise ilâhî huzurda sâbitkadem olmaktır (temkin).
Hakîm Tirmizî'ye göre ruhî faaliyetler ya beşerî çaba veya ilâhî inâyetle (himmet) gerçekleşir. Birinci durumda genel, ikinci durumda özel velâyet bahis konusu olur. Allah'ın hukukuna riayet eden velîler, dinin emir ve yasaklarına uymalarının yanı sıra niyeti düzeltme ve nefis murakabesi gibi mânevî hallere de dikkat ederler. Gerçekten Allah'ın dostları iseler O'nun lutfuyla velîliğin en yüksek seviyesine ulaşırlar. Onlar her zaman iyi iş yapmayı âdet edindiklerinden hatadan korunurlar. Çünkü iyilik yapma kendilerinde tabii bir meleke haline gelmiştir.
Tirmizî, Kalbin Anlamı adlı kitabında velayet kavramından yola çıkarak kalbin kısımları ve fonksiyonları üzerinde durarak dini düşüncede bilgi ve yöntemi bu kısımlar üzerinden açıklamaya girişti.
Tirmizî, sadr, kalp, fuad , lübb adını verdiği bir silsile belirleyerek en dış katmandan içe doğru yönelmeyle bilginin kesinleşmesini, işlevsel hale dönüştürülebileceğini düşünür.Aralarında ince farkların olduğu bu "iç güçler" ya da kalbin 4 makamı, Tirmizi'ye göre Allah'ın nurlarından birisiyle ilgili ve irtibatlıdır. Din nuruyla, iman nuruyla, marifet nuruyla ya da tevhit (birleme) nuruyla. Bu sebeple Tirmizî'ye göre insan sadece kalbiyle Müslüman, mümin, arif ve muvahit (birleyen) olabilir. Ancak kalp aynamızı gerektiği gibi parlatmadığımızda aynı iç güçler kötülüğü emreden ya da kendini kınayan nefsle de irtibata geçmektedir.