Hanif ne demek? Hanif kime denir? Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde hanif…
İslam öncesi dönemde Hz. İbrahim'in tebliğ ettiği dine mensup olanlara Hanîf denilirdi. Hanif dine inananlar, Yahudilik ve Hristiyanlığı benimsemedikleri gibi putperestliği de reddederlerdi. Tevhid inancına bağlı olan Hanîfler, Allah'tan başkası için kesilen hayvanların etlerinden yemezler, içki içmezler, hac görevlerini ifa ederler ve Hz. İbrahim'in şeriatına uyarlardı. İslam, bu tebliğleri yaşatan bir din olarak insanlara müjdelenmiş; Hz. İbrahim gibi Peygamberimiz Hz. Muhammed'in de bu aynı dini tebliğ ettiği âlimlerce vurgulanmıştı. Peki, Hanif ne demek? Hanif kime denir? Kur'an-ı Kerim'de ve hadislerde hanîf din nasıl yer almıştır?
Önceki Resimler için Tıklayınız
🔸 Allah'ın birliği esasına dayalı Hanîf dinî geleneğin önderi olarak bilinen Hz. İbrahim'in kavmi, ay, güneş ve yıldızlarla bu gök cisimlerini sembolize eden putlara taparlardı.
🔸 Putlara tapan kavminin ve babasının dalâlette olduğunu gören, bu yüzden babasını ikaz eden Hz. İbrahim'e, hakikatin açık seçik gösterildiği Kur'an-ı Kerim'de bildirilmiştir.
"Gecenin karanlığı onu kaplayınca bir yıldız gördü. "Rabbim budur" dedi. Yıldız batınca da "Batanları sevmem" dedi.
Ayı doğarken görünce, "Rabbim budur" dedi. O da batınca, "Rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette yolunu şaşırmış kimselerden olurum" dedi.
Güneşi doğarken görünce, "Rabbim budur; zira bu daha büyük" dedi. O da batınca dedi ki: "Ey kavmim! Ben, sizin (Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım."
"Ben, Hanîf olarak O'nun birliğine inanarak yüzümü, gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim ve ben müşriklerden değilim."
(x) 📕 En'âm suresi 76-79. ayetin tefsiri
🔸 Müfessirlere göre Hz. İbrahim, bu gözlemlere girişmeden önce de tevhid ehlidir.
🔸 Ancak bâtıl inançlara sahip kavmini tevhid akidesine ikna etmek düşüncesiyle gök cisimleri sırasıyla zihninde tartmış; gelip geçici ve değişken bir varlığın tanrı olamayacağı sonucuna ulaşmıştır.
🔸 Bunların hiçbirini ilâh diye kabul etmenin mümkün olmadığını bütün noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah'tan başka gerçek ilâh bulunmadığını ispatlamıştır.
🔸 Hanîf kelimesi, Kur'an-ı Kerim'de Hz. İbrahim'in imanını ifade etmek için ve müşrikliğin karşıtı olarak kullanılır.
🔸 Diğer taraftan Hz. İbrahim'in Yahudi ve Hristiyan olmadığı, Ehl-i kitabın hanîfler olarak Allah'a kulluk etmekle emrolundukları vurgulanır.
"Hâlbuki onlara, Allah'a kulluk etmeleri, Hanîfler olarak O'na yürekten inanıp boyun eğmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emredilmişti. Doğru din de işte budur."
📕 Beyyine suresi 5. ayetin tefsiri
🔸 Resul-i Ekrem Efendimize (sav) ve ona uyanlara da hanîf olarak Allah'a kulluk etmeleri emredilmiştir.
"O halde sen hanîf olarak bütün varlığınla dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Allah'ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.
Bütün gönlünüzle O'na yönelin, O'na saygısızlıktan sakının, namazı kılın ve şirke sapanlardan, dinlerini parçalayıp -her bir grubun kendindekini beğendiği- fırkalara ayrılanlardan olmayın."
📕 Rûm suresi 30. ayetin tefsiri
🔸 Buna göre Haniflik müşriklik olmadığı gibi Yahudilik ve Hıristiyanlık da değildir; Allah'ın başlangıçtan itibaren insanlara bildirdiği, insanın tabiatına en uygun olan tevhid dinidir.
🔸 Ehl-i kitap bir ümmet veya ümmetler topluluğu olarak düşünülebilirken Kur'an-ı Kerim'de ve sonraki İslami kaynaklarda hanifliğin içine dâhil edilmemiştir.
🔸 Dini bir topluluğa atfedilen bir terim olarak hanîf kavramı sıkı bir şekilde Kur'an-ı Kerim'in Hz. İbrahim'le ilgili görüşlerine bağlanmıştır.
🔸 Başka bir ifadeyle bu kelime insanoğlunun itaat, inanç ve saflık içerisinde bulunması için Allah tarafından vazedildiğine inanılan aslî din manasına gelir.
🔸 Kur'an-ı Kerim'de hanîf sözcüğünün İslam ile eş anlamlı olarak kullanıldığı da görülür.
🔸 İbn Mes'ud, Âl-i İmrân suresinde geçen "Allah katında yegâne din İslâm'dır" ayetindeki İslam yerine "hanifiyye" kelimesini koyarak iki kavramın birbirini tamamladığına ilişkin bir mana ortaya koymuştur.
🔸 Hanif kelimesinin, Kur'an'da hem putperestliğin hem de Yahudilerle Hristiyanların bozulmuş tevhid inancının karşıtı olarak kullanıldığını gösterilir.
🔸 Kur'an-ı Kerim Araplardan putlara tapmayan, Yahudi ve Hristiyan olmayan, bir tek ilâhın varlığına inanan ve O'na kulluk eden bir cemaate işaret etmiştir.
🔸 Hunefâ ya da ahnâf olarak bilinen bu kimseler, Yahudi ve Hristiyan olmadıklarını, Hz. İbrahim'in dinini takip ettiklerini, Allah'a şirk koşmadıklarını söylerler.
"Onlar, "Yahudi veya Hristiyan olun ki doğru yolu bulasınız" dediler. Sen de şöyle de: "Hayır! Biz, Hanîf olan İbrahim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi."
🔸 İbn Abbas'tan rivayet edilen bir hadise göre Hz. Peygamber'e, "Allah katında hangi din daha makbuldür?" diye sorulduğunda, "Kolaylaştırılmış Haniflik" demiştir.
Müsned, I, 236; Buhârî, Îmân, 29
🔸 Burada Resul-i Ekrem'in (sav), "Allah katında hak din İslâm'dır" ve "Sizin için din olarak İslâm'ı seçtim ve ondan râzı oldum" mealindeki ayetlere ters düşecek bir beyanda bulunmasının mümkün olmadığı bu sebeple de "kolaylaştırılmış Haniflik" ifadesiyle İslam'ı kastettiği belirtilir.
🔸 Buhari'de yer alan başka bir rivayete göre Zeyd bin Amr bin Nüfeyl hakiki dini aramak amacıyla Şam'a gitmiş, rastladığı bir Yahudi ve bir Hristiyan âlimine dinlerini sorup beklediği cevabı alamayınca kendilerine hangi dini önerdiklerini sormuş, onlar da Hanifliği tavsiye etmişlerdir.
🔸 Hanifliğin Hz. İbrahim'in dini olduğunu, onun Yahudi ve Hristiyan olmadığını, sadece Allah'a kulluk ettiğini belirtmişlerdir
Buhârî, Menâkıbü'l-ensâr, 24
🔸 Peygamberimizin (sav), "Allah, 'kullarımın hepsini hanîf olarak yarattım' buyurdu"* mealindeki hadisiyle, "Ben Yahudilik ve Hristiyanlıkla değil kolaylaştırılmış Haniflik'le gönderildim"** birlikte değerlendirilmiş ve Hanifliğin, tüm peygamberlerin tebliğinde ortak ilkeleri ifade ettiği düşünülmüştür.
🔸 İslam'ın bu ilkeleri yaşatan bir din olması sebebiyle de Hz. İbrahim gibi Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (sav) de bu aynı dini tebliğ ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
* Müsned, IV, 162; Müslim, Cennet, 63
** Müsned, V, 266; VI, 116, 233