Hayvanlara karşı merhametin hadislerdeki yeri
Bir yanda ölen atlar için mezar taşları ve kitabeler yaptıran atalarımız, diğer yanda akıl almaz işkencelerle hayvanlara zulmeden modernite adı altına sığınmış insanlar! Hayvan sevmek, onlara şefkatle yaklaşmak dinin bir gereği, emri iken, bu konuda birçok hadis mevcut iken nasıl oluyor da vicdansızlık yeniden sahneye çıkıyordu? Bilinmiyor ki, hayvana değer vermeyen bir ümmet , insan ve tabiat sevgisinden de yoksun olacaktır. Çünkü onların Allah'tan başka koruyucusu yoktur.
Giriş Tarihi: 18.12.2018
17:45
Güncelleme Tarihi: 20.12.2018
17:26
HAYVANLARA KARŞI MERHAMETİN HADİSLERDEKİ YERİ
Hayvanlara yapılan bitmek bilmeyen eziyetlere bir yenisi daha eklendi. Ünlü olmak için çeşitli televizyon programlarına katılan ve şiddete yönelik hareketleri nedeniyle bu programlardan kovulan Murat Özdemir isimli şahısın, papağanına yaptığı işkencenin görüntüsü vicdanları sızlattı. Şiddet uygulanan papağanın geçirdiği travmaya bağlı olarak ayak ekleminde çıkık bulundu. Papağan, İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi'nde tedavi altına alındı. Uzun süre beslenemediği tahmin edilen papağan ameliyat edildi, gereken tüm müdahalelerin yapılmasına rağmen yaşama tutunamadı.
İslamiyet'in son derece önem verdiği, batılıların dahi hayran kaldığı hayvan sevgisi konusunda birçok hadis mevcut iken nasıl oluyor da bu işkenceler sürekli yeniden sahneye çıkıyordu? Vicdan ve ahlak sahibi her bireyin insan sevgisini kazanabilmesi için öncelikle hayvan sevgisi yetilerinin gelişmesi gerekiyor. Hayvana değer vermeyen bir ümmet, insan ve tabiat sevgisinden de yoksun olacaktır. İşte bu minvalde Hz. Muhammed'in hayvanların korunmasını, onlara eziyet edilmemesini, temizlik ve bakımlarının yapılmasını, yaratılışlarına uygun işlerde kullanılmasını, fazla yük yüklenmemesini ve avlanılmamasını tavsiye ettiği hadisler yaşamımızın tek gerçek kaynağı olmalı ve her Müslüman toplum, hayvanları ve onların refahını koruma yükümlülüğünü kendine görev edinmelidir.
BATILILARI DAHİ ŞAŞIRTAN HAYVAN SEVGİSİ
Türkler tarih boyunca hayvanlarla iç içe yaşayan ve onlara tarih sürecinde oldukça önemli ayrıcalıklar tanıyan, onlara değer veren bir millet olmuştur. Türkiye'de hayvanseverleri bir araya getiren ilk resmi dernek İstanbul'da 1912 yılında "Himaye-i Hayvanat Cemiyeti " adı ile kurulur. Öyle ki bir zamanlar Osmanlıda hayvanlar ile ilgili yapılan bazı hususlar batılıları dahi şaşırtmıştır:
- Hayvan ve ağaçlar yararına oluşturulan vakıflar,
- Kediler için yapılmış binalar,
- Hayvanların beslenmesi için tahsis edilmiş uşaklar,
- Hayvanların beslenmesi için bırakılan miraslar (Örneğin sadece Beyazıt Vakfiyesinde kuşların beslenmesi için yılda 30 altın ayrılmıştı),
- Kedilerin beslenme saatlerinde zengin ve kibar Osmanlıların kedileri her gün düzenli olarak kebaplarla beslemeleri,
- Kasap ve lokantaların önünde sıraya girmiş hayvanlar,
- Sokak hayvanları için düzenlenen şiş kebap günleri,
- Hacı Baba mertebesine yükseltilmiş leyleklere sanki kutsalmış gibi yapılan muameleler,
- Sonbaharda geri dönemeyen ve bakıma ihtiyaç duyan leylekler için bakım merkezleri,
- Dünyada örneğine rastlanmayan Bursa'daki Leylek (Gurabahane-i Laklakan), Dolmabahçe'deki kuş ve Üsküdar'daki kedi hastaneleri, Cami ve mezarlıklardaki suluklar, kuş evleri, hatta mimari açıdan eşi ve benzeri bulunmayan kuş köşkleri,
- Her hafta kurulan pazarlarda varlıklı ailelerin kafesteki kuşları satın alıp özgür bırakma geleneği,
- Sokakta doğurmuş bir hayvan gördüklerinde hemen oracığa bir kulübe yaptırmak için yarışan insanlar,
- Yük hayvanlarına fazla yük yükleme tarzındaki merhametsiz uygulamalara karşı çıkartılan fetvalar, bu hayvanlara aşırı yükten dolayı ıstırap çektiren insanlara aynı yükü taşıtarak ceza verilmesi vb.