İslami değerleri müzikle anlatma iddiasındaki metal fırtına "Alfarabi"
Müzik nazariyesi hakkında sistematik olarak kitap yazan ilk müzik bilginimiz Farabi'dir. Günümüzde Farabi'nin açtığı yoldan yürüyen birçok örnek mevcut. Bunlardan biri de Malezyalı müzik grubu Alfarabi… İslam ahlakı ve değerlerini metal müzik üzerinden anlatma iddiasındaki grup, ilhamı Farabi'den aldığını söylüyor. Peygamberimizin Bedir Savaşı'ndaki asker sayısı olan 313'ü sembol olarak kullanıyor ve sarık giyerek sahneye çıkıyor. Peki dinimizin müzik dinleme konusundaki ölçüsü nedir? İslam alimi Farabi'nin müzik düşüncesi hakkında ne biliyoruz? Sizler için Farabi'nin müzik düşüncesini, İslam'da müzik hakkındaki bilgileri derledik.
İslam, gerek inanç ve ibadet esasları, gerekse hukuk ve ahlâk ilkeleri itibariyle, fert ve toplum olarak insanın yaratılışına uygundur. İslâm, insanın yapısına, fıtratına uygun bir din olduğu için, fıtrat gereği olan ihtiyaç ve arzularının karşılanmasına ve tatmin edilmesine önem vereceği açıktır. Bu itibarla, tıpkı insanın yeme içme ve cinsel ilişki gibi maddî/bedensel ihtiyaç ve isteklerini karşılamasının mubah hatta bazı durumlarda vacip olması gibi, ruhî-manevi, bedii-estetik ihtiyaç ve arzularını karşılaması da aynı şekilde mubah olması gerektir.
Müzik genel olarak vokal veya enstrümantal ses ve tonların bir araya getirilmesinden oluşan bir sanattır. Yunan dilinden Arapça 'ya geçen musiki kelimesinin yerini tutacak bir Arapça kelime yoktur. Mesela, Arapçadaki "gınâ" kelimesi, yalnızca şarkı söylemeyi, "sema" kelimesi ise sadece dinlemeyi ifade eder. Bu itibarla, gerek ayetlerde gerekse sahih hadislerde doğrudan müziği belirtmek üzere kullanılmış bir ifadeye rastlanmadığını söylemek mümkündür.
Gınâ, İslâm bilginleri tarafından sıkça tartışılan ve hakkında lehte ve aleyhte çok şey söylenen konular arasında yer alır. Gerek lehte gerekse aleyhte olan gruplar görüşlerini ayet ve hadislerle desteklemeye çalışmışlardır. Bu konuda genel bir değerlendirme yapmadan önce lehte ve aleyhteki görüşleri ve gerekçelerini vermekte yarar vardır.
Ebû Hanîfe, gınâyı mekruh görmüş ve günah saymıştır. Sonraki Hanefî bilginlerin, Ebû Hanîfe'nin "mekruh" dediği şeylerin "harama yakın mekruh" olarak anlaşılması gerektiğini ifade ettikleri göz önüne alınınca, Ebû Hanîfe'nin, gınânın tahrîmen mekruh olduğu kanaatini taşıdığı söylenebilir.
Mezhepler arasında gınâ ve çalgı aletleri karşısında en keskin tavır Hanefîler'inkidir. Hanefîler, def, mizmar gibi çalgı aletlerini dinlemenin haram ve mâsiyet olduğunu açıkça belirtmişlerdir. Hatta bazı Hanefîler, bu çalgı aletlerini dinlemenin (semâ) fâsıklık, bundan zevk almanın küfür olduğunu iddia etmişlerdir. Hanbelî fakihlerden İbnü'l-Kayyim, Hanefîler'in bu konudaki dayandıkları hadisin Hz. Peygamber'e nisbetinin sahih olmadığını belirtmektedir. (Kâsânî, Bedâ'i', V, 128-129; İbn Kayyim, İgåsetü'l-lehfân, I, 227).
Şâfiî, "Gınâ, bâtıla benzeyen mekruh bir eğlencedir. Bunu çok yapan sefih sayılır ve şahitliği reddedilir" demiştir (Gazzâlî, İhyâ, II, 267).