Peygamber Efendimizin doğumu ve çocukluğu
Yüce Allah'ın "habibim" dediği Peygamber Efendimizin dünyaya teşrifi, kâinattaki en büyük hadiselerdendir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Resul-i Ekrem Efendimiz "Ben babam İbrahim'in duası, kardeşim İsa'nın müjdesi ve annemin rüyasıyım" buyurmuştur. Onun doğumuyla dünya nurlanmış, son peygamberin alameti olan bir yıldız doğmuş, ıssız çölleri su basmış, Kisra'nın sarayındaki sütunlar yıkılmış, İran tapınaklarında bin yıldır sönmeyen ateş sönmüş, Kâbe'deki putların çoğu yerle bir olmuştur…
Hevâzinlerin bir kolu olan Sa'd bin Bekr kabilesinden bir grup o sırada Mekke'ye gelmişti. Bu kabilenin içinde pek yoksul olan Hz. Muhammed'in gelecekteki sütannesi Halime de bulunuyordu.
Binek hayvanının zayıf ve yorgun olması nedeniyle Mekke'ye diğerlerinden geç gelmiş ve bir zengin çocuğu bulamamıştı. Elleri boş dönmek istemeyerek yetim Muhammed'i aldı ve bundan asla pişmanlık duymadı.
Onu melekler yıkamış, sünnetli olarak doğmuş ve iki omzu arasına risalet mührü vurmuşlardı. Yine anlatıldığına göre sütannesinin eşeği, kervanın en hızlı binek hayvanı olmuş; devesi bütün aileye yetip artacak kadar bol süt vermeye başlamıştır.
Hz. Muhammed bebekliğinde sütannesinin tek göğsünü emmiş diğerini sütkardeşine bırakmıştır. Aynı otlak öteki hayvanlara bir şey vermezken Halime'nin koyunları eve daima karınları doymuş bir halde dönmüşlerdir.
Peygamber Efendimizin doğumu sırasında gerçekleşen mucizeler
Telaşla fırlayan ebeveynler, Muhammed'i gözlerini gökyüzüne dikmiş bir tepe üzerinde oturur halde bulmuşlardır.
Sorduklarında Allah tarafından gönderilmiş iki meleğin göğsünü açtıklarını, kalbini dışarı çıkararak şeytana ait kısmı attıklarını kalan kısmını ise serinliğini hala hissettiği semavi bir su ile yıkadıktan sonra eski yerine yerleştirdiklerini anlatır.
Rivayete göre bu yüzden sütannesinin yanında kalma süresi normalden daha uzun sürmüştür. "Göğüs yarılması" olayından bir süre sonra Hz. Muhammed annesine teslim edilmiştir.