Adım adım tarih: II.Bayezid Külliyesi
II. Bayezid Han, Fatih Sultan Mehmet'in oğlu, Yavuz Sultan Selim'in babasıdır. İki önemli savaşçı padişahın arasında bir veli sultan düşünün... İşte bu sultan, II. Bayezid devletini kurumsallaştırmak maksadıyla birçok faaliyette bulunur. Bu faaliyetlerin en güzel örneği ise yaptırmış olduğu külliyedir. Günümüzde Trakya Üniversitesi'nin idaresinde olan kompleks, halkın ziyaretine açıktır. Bu muazzam külliyeyi ve detaylarını sizler için araştırdık.
🔸Tunca Nehri'nin kıyısına inşa edilen bu görkemli yapının; bir yel değirmeni, bir hamam (çifte hamam), bir mehterhanesi, bir sıbyanhanesinin de var olduğunu külliyenin vakfiyesinden öğreniriz.
🔸 Fakat bu yapıların, Tunca Nehri'nin zaman zaman yaşadığı taşkınlardan ve bazı durumlardan dolayı günümüze ulaşmadığı açık ve net bir bilgidir.
Tabhane ne demek?
Eski Türkçe kökenli bir kelime olan tabhane, "dinlenme yeri" anlamına gelir. Yoksul ve fakirlerin, yolda kalmışların ve hastaların kullanması için yapılmıştır.
Bir ülkede tabhanelerin olması, o ülkedeki devletin ne kadar gelişmiş bir medeniyete sahip olduğunun da bir göstergesidir.
Tunca Nehri
Meriç Nehri'nin kollarından birini teşkil eden bu ırmak, Bulgaristan'dan doğar ve Türkiye'ye akar.
🔸 Külliye için vakfedilen gelir kaynaklarının kayıtları günümüze kadar ulaşır. Kayıtlara göre Balkanlarda 88 köy, İstanbul ve Edirne'deki dükkânlar ve hamamlar sayesinde kompleks ayakta durur.
🔸 Kompleksin geliri ile külliye çalışanlarına ve medresede eğitim gören öğrencilere burs verilir. Külliyenin avlu duvarları merkezdeki cami bitişik iki tabhane ile caminin doğusundaki mutfaklar aşhaneyi çevirir. Avlunun batısında darüşşifa ile medrese yer alır.
🔸 Caminin kuzeydeki avlu kapısının dış yanında ise Selçuklu üslubuyla yapılan bir çeşme bulunur. Bu hayrat, 1669-1670 yılları arasında Sinan Paşa tarafından yaptırılır.
Darüşşifa ➡ Bimarhane 📍
🔸 Öncesinde sadece hastane olarak kullanılan darüşşifa, girişinde bulunan odalarda hastalar tedavi edilir gerekirse büyük kubbeli odaya yönlendirilir ve böylece hekimler tarafından hastaların tedavisi ana merkezde devam eder.
🔸 Osmanlı zamanında tevhid inancının önemi büyüktür. Beden hastalıklarının ruhi hastalıktan dolayı olduğunu veyahut ruhi hastalıklar ile tedavi edilmeden fiziki hastalıkların düzelmeyeceğini düşünür ve ona göre de birtakım yöntemler uygulanır.
🔸 İşte bu darüşşifanın bir bölümünün Bimarhane'ye dönüşmesi de tam bu noktada başlar. Herhangi bir fiziki hastalığın tedavisinden sonra Bimarhane kısmına getirilen hastalar, psikolojik olarak iyileştirilmeye çalışılır.
Bimarhane
Günümüzdeki "ruh ve sinir hastanesinin" Osmanlı dönemindeki adıdır.
🔸 Hastalar; su, müzik ve koku ile tedavi edilir. Kısaca hastalar hem fiziki hem manevi yani ruhi olarak düzeldiğinde iyileşmiş sayılır ve o şekilde taburcu edilirler.
🔸 Yine darüşşifa da hastalıkların öncü tedavi yöntemleri üretilir. Panzehir ve aşı gibi uygulamaların buradaki cerrahlar tarafından ilk kez bulunduğu bilinir.
🔸 Ameliyat araç gereçlerinin ilk hallerini gördüğümüz ve farklı metotlarla hastaların tedavi edildiği bazı maketler ise yine darüşşifa müzesinde ziyarete açıktır.
🔸 Çok önemli cerrahların burada yetiştiği ve burada görev aldıkları da bilinir. Darüşşifa da diş, göz, kulak burun kısacası bütün hastalıkların neredeyse tamamının köklü tedavisini yapılır.
🔸 Darüşşifanın ilk altı odası muayeneye ayrılırken, bu odaların yanında bulunan 2 kubbeli oda ise ilaç yani eczaya ayrılır. Hasta olan tebaa gelerek burada muayene olduktan sonra hekimin söylediği ilacı da yine buradan alır.