Ekolojik yaşama katkı sağlayan filmler
Bilim insanları dünyanın küresel iklim değişimi yüzünden yakın gelecekte çevre felaketleriyle karşı karşıya kalacağını öngörüyor. Çölleşme, kuraklık, seller veya kasırgalar her geçen gün gezegen üzerindeki yaşamı daha da tehdit etme eğiliminde. Tüketim odaklı sistem de mevcut senaryoyu hızlandırmaktan öteye gitmiyor.
Sinema geçmişi hatırlatmak yanında bugünü gösteren hatta geleceği resmeden yönüyle sanat türleri arasında ayrı bir öneme sahiptir. Sanatın diğer türleri bu anlamda ya doğal olarak imkânsızlıklara ya da kısıtlı imkânlara sahiptir. Bir tiyatro sahnesi sinema kadar geniş bir perspektiften çevre sorunları üzerine eğilemez, ya da bir resimde ikinci boyutun ötesine geçip geleceği anlatamazsınız. İnsanoğlu 20. Yüzyıl boyunca duygu ve düşüncelerini en geniş perspektiften sinema yoluyla dile getirdi. Geçmişi sorgularken, bugünü anlarken geleceği görmek isterken, umutlarını tazelemek ya da korkmak istediğinde hep bir sinema eseri ihtiyacına cevap verdi.
Sinemayı bu süreçte önemli kılan şey sözel vurguların ötesine geçerek görsel olarak endişelere tercüman olmasından kaynaklanmaktadır.
Yaşanılan dünyanın yok edilmeye başlanıldığı fark edildiğinde, sinema hem endişeleri sahneye taşıdı, hem de gerektiğinde kendi diliyle yol gösterici oldu ya da umutların diri tutulmasını sağladı.
Fabrika bacalarından salınan kirleticilerin sadece kendi bölgelerini değil daha geniş bir alanı etkilediğini, içme sularına karışabilecek zehirli atıkların sebep olabileceği hastalıkları, nükleer bir reaktörün patlaması ya da bir savaş sırasında nükleer bir füzenin kullanılmasının sadece insan yaşamını değil doğal hayatı nasıl etkileyeceğini topluma sinema sayesinde lanse edildi.
TOPRAĞIN TUZU / THE SALT OF THE EARTH (2014)
Fotoğraf sanatçısı ve kâşif Sebastião Salgado, kırk yıl boyunca insanlığın her daim değişime uğrayan karakterinin izini sürüp dünyanın yakın tarihte deneyimlediği açlık, göç ve uluslararası anlaşmazlıklar gibi önemli olaylara tanık olmuş ve bunları ölümsüzleştirmişti.