Resim sanatında Fovizm akımı, yirminci yüzyılın başlarında kendilerine Les Fauves adını verdikleri bir grup modern sanatçının, temasında vurgulu ve güçlü renk kullanımının hakim olduğu resim çalışmaları ile ortaya çıktı. Fovistler renk taşkınlığında sınır bilmiyorlardı. Akımın öncülerinden; Henri Matisse, André Derain, Vlaminck, Manguin ve Raoul Dufy o güne kadar hiç bir ressamın uygulamaya cesaret etmediği, tüm renklerin en sert tonlarını kullanıyorlardı. Örneğini güneş batışını tasvir eden bir tabloda ağaç kütükleri düpedüz kırmızı ya da turuncu, karşı dağlar sarı ya da mordu. Yer kanarya sarısı yapraklar çiğ yeşildi ve renklerde yumuşatma yoktu. Tablolarda, yanyana gelen birden fazla rengi birbirine harmanlayan geçiş renkleri denilen griler ve sönük değerler Fovist ressamların tablolarında hemen hemen yok denilecek kadar azdı. Her bir tablo, asılı bulunduğu duvarda adeta bir renk bombası şiddetiyle patlıyor, birbirine zıt, karşıt renkleriyle gözleri sanki kendine hapsediyordu. Renklerin bu denli yoğun ve 'elini korkak alıştırmadan' kullanılması; kimine göre dinamizm, kimine göre ise göz yoran bir seçimdi. 'Modern Sanat Sözlüğü' Fovizmin tarifine şöyle başlar: 'Sâf renklerin alabildiklerine gelişmesi, açılması temeline dayanan Fovizm, 20. yüzyılın ilk sanat devrimidir' der ve devam eder; 'Fovizm, programı, teorileri ile bir 'ekol', kesin bir akım değil, birkaç ressamın birleşmesi; eşit kaygılarla çalışmasından doğmuş bir harekettir.' Empresyonizm ve Neo-Empresyonizm akımları; bilimin renk üstündeki son buluşlarını kullanarak onları resimlerine aktarmış, rengi, hiç bir sanat çağının görmediği parlaklığa yükseltmişlerdi. Tablo onlarda ancak renkle, rengin bahşettiği zenginlikle yaşıyordu. Fovizm ise, Empresyonizm ve Neo-Empresyonizmin sağladığı renk egemenliğini sınırsız ve sistemsiz denecek bir coşkunlukla kullanır. Bu akımda, yüksek kontrast ve canlı renkler ana unsurlardandır. Fransızca karşılığı 'yırtıcı hayvanlar' olan Fovizm; 'Les fauves' kelimesinden gelir. Fovizm akımı, ismini boyaların birbirine karıştırılmadan çiğ haliyle tüpten çıktığı gibi kullanılmasından dolayı alır. Akımın isim babası; sanat eleştirmeni Louis Vauxcelles idi, ve bu ismi yeni ressamlara, 1906 sergisinde vermişti. Anlatılan anekdot ise şöyle: Genç ressamların çok şiddetli renklerle örtülü tablolarının bulunduğu salonun ortasında, bir heykeltraşın ölçülü, klasik bir eserini gören Vauxcelles: 'Bu Donatello'nun, bir Rönesans heykelcisinin bu aslanlar, kaplanlar, yırtıcı hayvanların arasında ne işi var?' demişti. Pek beğenilen bu deyiş ressamlarca da kabul edildi ve Fovizm, bu akım mensuplarının tanımı oldu. Müzisyen bir ailenin on çocuğundan biri olan Raoul Dufy, ortaokulu bitirdikten sonra ticaret hayatına girdi. Gündüz çalışıyor olmasına rağmen, geceleri resim alanında kendini geliştirmek için Le Havre'da bulunan Belediye Güzel Sanatlar Okulu'nun gece kurslarında eğtim aldı ve burada Othon Friesz ile dostluk kurmaya başladı. Bu iki genç, daha sonra Paris'teki Milli Güzel Sanatlar Yüksek Okulu'na yazıldı ve birlikte Leon Bonnat'ın atölyesine girdi. İzlenimciliğe ilgi duymaya başlayan Dufy, Berthe Weil Galerisi'nde resimlerini sergileyen bir grup izlenimci ressam arasına katıldı ve 1906 yılında ilk kişisel sergisini Berthe Weil Galerisi'nde açtı. O sıralar izlenimcilik akımına meyleden Dufy, daha sonra Toulouse-Lautrec'ten etkilendi. Sonraki dönemde Matisse, Marquet, Van Dongen, Braque, Derain, Vlaminck gibi Fovist sanatçılarla ilişki kurdu. Bu sanatçılardan en çok Matisse'ten etkilendi. O yaşına dek bir kaç farklı akımdan etkilense de, Fovizm, onun etkilendiği ve adının bu akımın mensupları arasında sayılacağı bir sanat akımı oldu. 1906 yılında kumaş deseni tasarlamak için Paul Poiret'yle bir anlaşma imzaladı. Bu işte üstün başarılar elde eden Dufy, sonraki yıllarda Lyon'daki Bianchini-Ferier adlı kumaş fabrikasıyla anlaşarak, çeşitli kumaş desenleri tasarladı. Tasarımlarını seramik ürünler üzerine de başarıyla aktaran ressam, 1925 yılında Paris'te yapılan Milletlerarası Dekoratif Sanatlar Sergisi'ne katıldı. 1930 da Chatelet'deki 'Palm Beach Balesi'nin sahne dekorlarını tasarladı. O yıllarda resim anlayışında olgunlaşan sanatçı kübizme yaklaşmaya başladı. 1922'de arkadaşı Pierre Oourthion'la Sicilya'ya yerleşti ve uzun süre Taormina'da yaşadı. Burada kendine özgü sanat anlayışını ortaya koyduğu pek çok suluboya çalışması yaptı. Eserlerinin konusu, rengarenk boyalı evler, bayraklarla süslü sokaklar, renkli şemsiyeler, balolar, plaj ve yelkenlilerden oluşuyordu. Görseldeki fotoğraf ise en ünlü eseri olan The Electricity fairy. 1947'de Paris'teki Louis Carre Galerisi'nde büyük bir sergi açan Dufy, 1950 yılında Amerika Birleşik Devletleri'ne gitti ve 1951 yılında eserlerini New York'ta iki kez sergiledi, onun adına büyük ve gurur verici bir başarı olan bu sergiden sonra; ölümünden iki yıl önce Venedik'te katıldığı bir sergide Milletlerarası Resim ödülünü kazandı. Fovist ressam Dufy, Amerika Birleşik Devletleri Forcalquier'de, 23 Mart 1953'te yaşamını yitirdi.