Geleneğe Bağlı Kalarak Yeni Şeyler Söylemek
Vav TV ekranlarında yayınlanan Pergelin Ayağı programında, tasavvufi düşüncenin temel dinamiklerinden biri olan "geleneğe bağlı kalarak yeniyi inşa etme" meselesi ele alındı. Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç ve Enes Ergür, ariflerin sözlerinden ilahi isimlerin korunmasına kadar birçok önemli konuyu derinlemesine tartıştılar.
Hazreti Mevlana'nın "Yeni Şeyler Söylemek Lazım" Sözü Nasıl Anlaşılmalı?
◾ Programın bir diğer önemli konusu Hazreti Mevlana'nın "Yeni şeyler söylemek lazım" sözüydü. Kılıç'a göre bu ifade, bazı kesimler tarafından "eskiye alternatif olarak yeniyi benimsemek" şeklinde yanlış anlaşılabiliyor. Ancak Mevlana'nın burada kastettiği şey, geleneğe bağlı kalarak yeni şeyler üretmektir. Bu noktada pergel metaforu devreye giriyor. Kılıç, Mevlana'nın "Pergelin bir ayağı sabit, diğer ayağı 72 milleti dolaşır" sözünü hatırlatarak, "Bu sabit ayak, bağlı bulunduğumuz gelenek ve doktrindir. Evrensel, değişmez hakikatler vardır. Ama diğer ayağımızla dünyayı dolaşırız, farklı insanlarla, kültürlerle temas ederiz" ifadelerini kullandı.
İçtihat ve Müçtehitlerin Rolü
◾ Programda İslam hukukunda içtihat kavramına da geniş yer verildi. Mahmut Erol Kılıç, fıkıh ilminin temel taşlarından biri olan içtihadın, geçmişin hükümlerine dayanarak günümüz meselelerine çözüm üretme yöntemi olduğunu belirtti. "Kur'an'da ve hadislerde haram ve helal bellidir. Ancak günümüz hayatında doğrudan bir karşılığı bulunmayan yeni meseleler ortaya çıkmaktadır. Bu noktada içtihat devreye girer," diyerek bu sürecin önemini vurguladı.
◾ İçtihadın herkes tarafından yapılamayacağını belirten Kılıç, modern hukuk sisteminde de benzer bir durumun olduğunu söyledi. "Müçtehitler, yani içtihat yapabilen âlimler, belirli bir ilmi seviyeye ulaşmış kimselerdir. Hukuk sisteminde de en yüksek seviyede yargıçlar, belirli bir birikime ulaştıklarında içtihat niteliğinde kararlar verebilirler. Bu da aslında yeni şeyler söylemenin bir yoludur. Ancak bu, rastgele yapılan bir yorum değil, belli bir ilmî disiplin içinde gelişen bir süreçtir."
Esmaül Hüsna'nın Korunmuşluğu ve Evrenselliği
◾ Programda İlahi isimlerin korunmuşluğu üzerine de konuşuldu. Mahmut Erol Kılıç, tarih boyunca pek çok dini geleneğin ilahi isimleri farklı dillere tercüme ettiğini ve zamanla orijinal formlarının değiştiğini belirtti. Ancak İslam'da Esmaül Hüsna'nın (Allah'ın güzel isimleri) bozulmadan, peygambere vahyedildiği gibi kaldığını söyledi.
◾ Bu noktada Enes Ergür de "Hz. Allah'ın kendini tanımladığı şekilde biz onu tesbih ederiz. 'Ben Settâr'ım' diyorsa, biz de o ismi aynen kabul ederiz, herhangi bir dönüşüme uğramaz," diyerek bu hususun önemine dikkat çekti.
◾ Erol Kılıç, Allah'ın isimlerinin her kavmin kendi diliyle tercüme edilebileceğini ancak ibadetlerde orijinal halinin kullanılmasının gerekliliğini vurguluyor. Kelimelerin titreşimleri, renkleri ve havası olduğuna dikkat çeken Kılıç, bu özelliklerin tercüme sırasında anlam kaymalarına yol açabileceğini belirtiyor. Maneviyat ilimlerinde içtihat sahibi olan büyüklerin yolbaşı veya kolbaşı olarak adlandırıldığını ve bu kişilere pir, meşayih, Mürşid-i Kâmil veya Şeyh Efendi denmesi gerektiğini ifade ediyor. Bu tür kavramların içinin boşaltılmaması gerektiğine işaret eden Kılıç, geleneksel irfanın terminolojisinin korunmasının önemini vurguluyor.
Gelenekten Kopmadan Yeni Bir Dil Üretmek
◾ Mevlânâ'nın "Her neşe ki geçmişte kaldı, kötüdür" sözünün yanlış yorumlandığını belirten Kılıç, buradaki kastın geçmişi reddetmek değil, gelenekten kopmadan prensiplere sadık kalarak yeni şeyler söylemek olduğunu dile getiriyor. Günümüz insanın modern ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir sistem kurmanın, geçmişi tamamen reddetmek anlamına gelmediğini, aksine geçmişin hikmetinden ilham alınarak çözümler üretilmesi gerektiğini savunuyor. Modernizmin getirdiği düşünsel kaotik yapının, insanın manevi bağlarını kopardığını belirten Kılıç, insanın yaratılış itibarıyla meleklerden üstün olabileceği gibi hayvandan da aşağı düşebileceğini ifade ediyor. Hayvanların belli sınırları varken, insanın yükselme ve düşme skalasının geniş olduğunu söylüyor. Bu bağlamda, modern insanın ahlaki ve manevi bağlarını yitirmesi halinde Belhüm Adal (hayvandan aşağı) seviyeye düşebileceğini belirtiyor.