Milli benliğimize sahip çıkan isimler
Kültür, bir milletin var oluşunun en somut göstergesi, dünden bugüne gelişinin otobiyografisidir. Kültürü var eden insan, kimi zaman onu çeşitlendirdi kimi zaman da başka yöne çevirdi. Bilhassa yakın tarihimizde geleneksel kültürümüze karşı yok etme çalışması yapıldı. Kültürümüzden sanatlarımıza birçok alan ihmal edildi, görmezden gelindi, başkalaştırıldı veya yok edilmeye çalışıldı. Bunun farkında olup geleneksel kültürümüze ve milli benliğimize sahip çıkan isimler de oldu. İşte, kültürümüzün müteşekkir olacağı o isimler…
Giriş Tarihi: 26.01.2019
14:23
Güncelleme Tarihi: 26.01.2019
15:49
"Şarkiyat ilminin son üstadı"
Abdülbaki Gölpınarlı, asıl adı Mustafa İzzet Baki olan edebiyat tarihçisi ve tercümandır. Gölpınarlı, 10 Ramazan 1317'de (12 Ocak 1900) İstanbul'da Kadırga semtinde dünyaya geldi. Kendisine başlangıçta dedesinin taşıdığı Mustafa İzzet adı verilmişse de ailenin çocukları çok yaşamadığı için uzun ömürlü olsun diye adı Abdülbaki'ye çevrilmiştir. Baba tarafı Azerbaycan'da Gence'ye çıkan, oradan Bursa'ya göç etmiş bir ailenin çocuğudur. Kendisine seçtiği Gölpınarlı soyadı, büyük babası Mustafa İzzet Efendi'nin dedesi Abbas Ağa'nın Gence'deki Gökçay bucağının Gölpınar (Gökbulak) köyünden olması dolayısıyla ailesinin Gölpınarlızâdeler diye tanınmasındandır. Babası Âgâh Efendi, annesi Aliye Şöhret Hanım'dır. 25 Ağustos 1982 yılında İstanbul'da vefat etmiştir.
Tartışmalı yaklaşımları olabilir ancak kültür tarihimizdeki yeri ve kültürel geleneklerimizi bugüne taşıma konusunda yeri tartışılamaz Abdülbaki Gölpınarlı'nın. Şarkiyat biliminin son ustası kabul edilen Gölpınarlı, 1900'dan 1982'e dek süren ömrünün tamamını en fazla ihmal edildikleri dönemde geleneksel kültürel değerlerimizin araştırılması ve yayınlanmasına harcadı. Bugün herkesin diline pelesenk olan Mevlana ve Yunus Emre'nin bilinmesinde en önemli faktörlerin başında Gölpınarlı ismi geliyor. Aynı şekilde tasavvuf tarihi, tasavvuf kültürü, edebiyatı, tarikatlar ve mezhepler, divan şiiri gibi konular da onun yaptığı kapsamlı çalışmalarla kültür hayatımızda sağlam bir yer edindi. Mevlevilik, Bektaşilik, Melamilik, Hurufilik, Ehl-i Beyt, Yunus Divanı, Mesnevi tercümesi ve şerhi, Alevi-Bektaşi Nefesleri gibi yüzün üzerinde kitap yayınlayan Gölpınarlı tasavvuf geleneğinin her yönünü kültürel anlamda yaşatan eserlere imza attı.
"Kültürümüze dair her gördüğünü kaydetti."
17 Şubat 1898'de İstanbul Haseki'de dünyaya geldi. Babası, II. Abdülhamid dönemi Posta ve Telgraf Nezâreti İstanbul Muhâberât-ı Umûmiyye müdürü Tırnovalı Mustafa Enver Bey, annesi XIX. yüzyılın ünlü hattatlarından Mehmed Şevki Efendi'nin kızı Safiye Rukiye Hanım'dır. Türk yazar ve doktor olan Ünver, Medresetü'l-Hattatin'de tezhip ve ebru öğrendi. Türk süslemesi minyatür sanatı ile uğraştı. Darülfünun Tıp Fakültesi'ni bitirdi. Paris Tıp Fakültesi'nde iç hastalıkları uzmanlıklarını tamamladı. 14 Şubat 1986 yılında İstanbul'da vefat etti.
Başta İstanbul olmak üzere geçmişimizin yüksek değerleri, kültür mirası ve gelenekleri birer birer yok edilirken Süheyl Ünver kendini tüm bunları korumaya, kurtarmaya, hiç yapamazsa fotoğrafını çekip resmini yaparak geleceğe aktarmaya adamış nadide bir şahsiyetti. Süheyl Ünver esas olarak tıp doktoru ve tıp tarihçisiydi belki ancak kendi kültürel değerlerimizi korumak için yaptıklarıyla birlikte, bu meziyetlerine başka özellikler de ekledi: Şair, yazar, fotoğrafçı, ressam, müzehhip, koleksiyoncu, etnograf, nakkaş, sanat tarihçisi vb. Osmanlı'ya ait eserlerin birer birer tahrip edildiği, kitapların, belgelerin sokaklara düştüğü, sanatların unutulduğu, mimari eserlerin yıkıldığı bir dönemde geçmişe ve geleneğe dair ne varsa bir şekilde toplamak, kaydetmek ve geleceğe miras bırakabilmek için yaptıklarıydı ona bu sıfatları kazandıran. Güzel Sanatlar Akademisi, Topkapı Sarayı Nakışhanesi, Cerrahpaşa Tıp Tarihi Enstitüsü, Kubbealtı Vakfı gibi merkezlerde geçmişin kültür, sanat ve medeniyet varlıklarına kendisi gibi âşık yüzlerce insanın yetişmesini sağladı. Ordinaryüs Prof. Süheyl Ünver sanat, bilim ve tarih alanında 2 bini aşkın yayına imza attı.
"Gözden düştüğü yıllarda hat sanatını devam ettirdi."
Hamid Aytaç, dünyaca ünlü Diyarbakırlı hattat. O zamanki adı Âmid olan Hamid Aytaç, 1891 yılında Diyarbakır'da doğdu. Asıl adı Şeyh Musa Azmi'dir. Bu yüzden "Azmi" imzalı yazıları vardır. Hamid mahlası'yla tanınmaktadır. Yurtdışında 'Hamid Al Amidi' olarak da tanınır. Başta Mısır ve Irak olmak üzere dünyanın birçok yerinde yazıları vardır. Babası, Müstakimzâde'nin Tuhfe'sinde adı geçen hattat Âdem-i Âmidî'nin torunlarından Zülfikar Ağa, annesi Müntehâ Hanım'dır. 18 Mayıs 1982 yılında vefat etti.