Tarihte iz bırakan 20 mektup
İnsanların uzak mesafelerden özlemlerini gideremediği, kalplerindekini dile getiremediği zamanlar vardı. Gurbetin acısı, savaşın ortasında sevdanın en şiddetlisi, yakın dostların muhabbeti ya da bir siyasi liderin emaneti… Şairlerden yazarlara, ressamlardan askerlere, devlet başkanlarından sultanlara, ünlü isimlerin kaleme aldığı mektupları sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 30.10.2018
13:01
Güncelleme Tarihi: 30.10.2018
13:25
Necip Fazıl’dan Nazım Hikmet’e mektup
"Nâzım Hikmet!
Nafile çabalıyorsun.
Sana kızmıyorum. Kızmayacağım.
Hiçbir operatör, ameliyat masasından kendisini yumruklayan kanserliye, hiçbir gardiyan, parmaklığı içinden kendisine deli diye bağıran çılgına, hiçbir hâkim darağacı önünde küfürler savuran mahkûma kızamaz.
Ben kendimi, ne kanser operatörü, ne deli gardiyanı, ne de ağır ceza hâkimi şeklinde görmüyorum. Fakat görüyorum ki her hareketim, seninle hiç de alâkadar olmadığı halde, ciğerine neşter gibi saplanıyor, seni delilerin parmaklığı gibi bir azap çerçevesine hapsediyor ve başının üstünde ip varmış gibi kudurtuyor. Beni, doktor, gardiyan ve hâkim şeklinde gören sensin! Senin bu halini sezer sezmez artık sana kızmıyorum. Merhamet ediyorum.
Sanma ki ben öfke kabiliyetini kaybetmiş bir adamım. İnsan başiyle fare kafasını birbirinden ayıran tek hassa, bence fikir öfkesidir. Bir hiç için ölçüsüz öfkeler duyacak kadar alıngan ve hassas bir mizaç taşıdığımı sen de bilirsin. Fakat bu öfke, iyi kötü bir kudreti, bir şahsiyeti, bir mesuliyeti kalmış insanlara ve hadiselere karşıdır. Sen mazursun.
Çünkü iflâs nedir, onu bütün hacmiyle idrak ettin ."
Aliya İzzetbegoviç’ten Türkiye’ye mektup
"Türk'ün evladı…
Unutma.
Ben Aliya,
Boşnakların içinde herhangi biriyim. O gün bütün Avrupa bizi yapayalnız bıraktı. Üç gün içinde sekiz bin vatandaşımızı katlettiler ve toplu mezarlara gömdüler. Binlerce kadınımıza tecavüz ettiler. Binlerce çocuğumuzu yetim bıraktılar. Henüz mezarlarını bulamadığımız kaç kardeşimiz daha var, bilmiyoruz.
Önce, hepsini sıraya dizip tek tek öldürmeye başlamışlar. Elinize kazma kürek verildiğini, bir çukur kazdırıldığını, sonra kafanıza bir kurşun sıkıldığını düşünün. Biraz zaman geçince işin çok uzun süreceğini anlıyorlar. Bu kez yirmili, otuzlu, kırklı gruplar hâlinde daha büyük çukurlar kazdırıyorlar. Vatandaşlarımızı bu kuyuların içine atıp üstlerine kurşun yağdırıyorlar. Bu kez de çok fazla mermi harcandığını anlayıp başka bir yola başvuruyorlar. Çukurlara doldurulan kardeşlerimizin üstüne bomba atıp onları paramparça ediyorlar.
Onların mezarını biz bulmadık. Kelebekler buldu. Mavi kelebekler. Sadece toplu mezarların olduğu yerde biten bir çeşit bitkiyle beslendikleri için bazı bölgelere kümelendiklerini anladık. Nerede mavi kelebek gördüysek orayı kazdık. Binlerce şehidimizi çıkarıp Potocari'deki şehitliğe defnettik.
Biz "Bosna'da kendi devletimiz olsun" demedik, onlar dediler. Biz "Bosna'da sadece bizim dinimiz olsun" demedik, onlar dediler. Biz "Bosna'da sadece bizim kimliğimiz olsun" demedik, onlar dediler.
Bizim Bosna'da savunduğumuz şey, Batı'nın tüm dünyaya göğsünü gererek anlattığı Helsinki Nihai Senedi'ydi, Paris Şartı'ydı, demokrasi ve hürriyet ilkeleriydi.
İki yüz bin canımızı kaybettiğimizde, binlerce kadınımız karınlarında kocalarını öldüren askerlerin bebekleriyle terk edildiğinde, yirmi dokuz günlük bebeklerimiz öldürülüp toprağa düştüğünde Avrupa'nın anlattığı şeylerin koca bir yalan olduğunu anladık. "
Seniha Sultan’dan Mustafa Kemal’e mektup
Sultan Abdülmecid'in kızı ve Sultan Abdülhamid'in kız kardeşi Seniha Sultan, sürgün kararı ertesi Mustafa Kemal Paşa'ya şu sözleri kaleme almıştı:
"Ankara'da, Türkiye Reisicumhuru Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne
78 yaşındayım. Odadan çıkmaya dahi gücüm yetmediğinden alınan son karara uymam mümkün değildir. Hayattan artık bir nasibi kalmamış olan benim gibi bir ihtiyarın yaklaşan son günlerini odasında geçirmeye müsaade buyurmanızı istirham eylerim.
Abdülmecid'in kızı Seniha"
Leonardo da Vinci’den Milano Dukası Antonio Sfroza’ya mektup
"Savaş araçları yapmakta usta geçinenlerin yaptıklarını artık yeteri kadar gördüğüm için, benim sayın efendim, kimseye taş atmadan, gizlerimi açarak düşüncelerimi anlatmaya çalışacağım:
1. Çok hafif, güçlü, çok kolaylıkla taşınabilir, rahatça kaldırılıp konar köprü sistemlerim var. Düşman köprülerini yıkacak ve bozacak yöntemleri bilirim.
2. Kuşatılan bir yerin hendeklerindeki suyu boşaltmasını; sayısız köprüler, merdivenler ve bunlar gibi savaşla ilgili başka araçlar bilirim.
3. İstenen bir yere hiç gürültü çıkarmadan gitmek için gizli ve dolambaçlı yollar yapmasını bilirim."
Ahmed Arif’ten Leyla Erbil’e mektup
"Leylacık,
Bineceğin trenlerin soluğu tükenmesin. Ayağını attığın yerler deprem görmesin. Denizler uslu, vapurlar yollu olsun. Ferman et rüzgâr beni de alıp oralara atsın.
Mutlu ol. Allah beni kahretsin. Gözlerinden öperim. Ellerinden öperim. Öperim kızı öperim. Öperim oğlu öperim."