Yaşamlarını tek bir kitaba sığdıran yazarlar
Yaşadığı dönemde oldukça üretken olan, sayısız eser veren yazarların yanı sıra bir de yaşadığı hayata tek bir eser sığdıran ve bu tek eserle ismini tüm dünyaya duyuran yazarlarımız da mevcut. Yani her yazar Balzac, Dickens ya da Tolstoy gibi olamıyor. Bazı yazarlara ilham perisi sadece bir kez uğruyor. Tek kitaplık yazarlar ve farklı kitapları olmasına rağmen sadece bir kitabı ile anılan yazarları sizin için derledik…
Giriş Tarihi: 01.03.2018
15:46
Güncelleme Tarihi: 17.01.2019
11:56
GULİVER'İN SEYAHATLERİ - JONATHAN SWİFT
Swift; hem eleştirmen, hem şair, hem yazar hem de siyasetçi. Fakat yaptığı bu işler onu, yazdığı tek eser Guliver kadar ünlü etmedi. Guliver'in farklı insanların olduğu ülkelere yaptığı ilginç seyahatleri anlatan keyifli roman, her yaştan okuyucu için sevilen bir klasik.
HARRİET BEECHER STOWE / TOM AMCA'NIN KULÜBESİ
Stowe'un Tom Amca'nın Kulübesi'nin dışında 20 romanı daha var, fakat herhangi birinin adını duydunuz mu?
Dünya edebiyatı kalsiklerinden biri olarak kabul edilen Tom Amca'nın Kulübesi, yarattığı duygusal ve politik etkilerle yalnız edebiyata değil, ABD tarihine de damgasını vuran bir roman. İlk kez yayınlandığı 1852 yılında devrimci ve yenilikçi niteliğiyle büyük tepki toplayan, beyazların egemenliğini sürdürdüğü on dokuzuncu yüzyıl Amerika'sının utanç verici kölelik kurumu karşısındaki tutumunu acımasızca, ayrıntılarıyla gözler önüne seren bir başyapıt. Amerika'da köleliğin kaldırılmasında büyük etkisi olduğu söylenen roman, köleliğin korkunçluğunu, insan doğasına aykırılığını, ahlaki ve dini yanlışlığını dile getirir. Nasıl bir yaşam sürerlerse sürsünler, bütün kölelerin ortak noktası şudur; özgürlükleri ve gelecekleri yoktur. Mal olarak alınıp satılan, ailelerinden koparılan insanlardır onlar; kimi çocuklar, bu yazgıdan kurtulmaları için doğar doğmaz öldürülürler. On dokuzuncu yüzyıldaki kölelik koşulları göz önünde bulundurularak okunması gereken romanda, yazar, köleliği beyazların sorunu olarak ele alırken, zencilerin çektiği ıstırap ve sıkıntıları ön planda tutmuş, onlara özellikle Tom Amca başta olmak üzere, ahlaklılık, yumuşaklık ve inançla donatılmış bir insanlık gücü bağışlamıştır.
RALPH ELLİSON / GÖRÜLMEYEN ADAM
1953'te ABD'nin Ulusal Kitap Ödülü'nü kazandı. Ellison'ın sonrasında yazdığı kitaplar, yazarın ölümünden sonra yayımlandı.
1952'de ABD'de yayımlandığında haftalarca çok satanlar listesinde kalan ve ertesi yıl National Book Award'a değer görülen Görülmeyen Adam, Amerika'nın en çarpıcı çelişkilerini sergiliyor. Görülmeyen Adam, egemen kültürün içinde tutunmaya çalışan siyahi bir gencin hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Toplumun her katmanına girip çıkan roman kahramanının hikâyesi, Güney'in prestijli kolejlerinden Harlem'in tekinsiz sokaklarına, eşit hak ve özgürlükler için mücadele eden örgütlere uzanıyor. Toplumsal hoşgörüsüzlüğün, duyarsızlığın, aldatılmanın her türlüsüne maruz kalan genç adam, ayakta kalmak ve kimliğini korumak için her yolu deniyor. Ancak inandığı kişiler ve örgütler tarafından da yalnız bırakılınca, kendi yolunu seçiyor ve New York'un merkezinde, bir apartmanın bodrum katına sığınıyor... Ralph Ellison, Amerikan edebiyatının başyapıtları arasında gösterilen ve T.S. Eliot, James Joyce, Dostoyevski gibi yazarların eserlerinden derin izler taşıyan Görülmeyen Adam'la, ortaya ırkçılık, sömürü ve toplumsal ikiyüzlülük üzerine zamansız bir eser çıkartıyor.
MARY SHELLEY / FRANKENSTEİN
Kimse Shelley'in Frankenstein dışında diğer yazdığı romanları duymamıştır.
Mary Shelley'nin henüz on dokuz yaşındayken yazdığı yeni bir yaşam yaratmayı arzulayan genç bilim adamının tüyler ürpertici öyküsü günümüzde de yankısını sürdürüyor.
Yüzlerce dile çevrilen ve birçok uyarlaması yapılan Dracula, Stoker'ın en bilinen eseri.
İrlandalı yazar Bram Stoker'ın Kazıklı Voyvoda Vlad Dracul'dan esinlenerek 100 yıl önce yazdığı Dracula; Vampir edebiyatının kuşkusuz en büyük klasiğidir.
Romanın başında tanıdığımız Jonathan Harker, olumlu dürüst geleneklere bağlı, ölçülü, bazı konularda utangaç kahramanımızdır. Victoria çağının tipik bir İngiliz kent soylusudur. Kimi zaman hazırlıksız, kimi zaman neredeyse saf pozitivist bir insandır. Batıl inançları olmayan, etrafında kümeleşen korkulardan, dehşetlerden etkilenmeyen biridir. Ama bu sadece işin başında olur. Borgo Geçiti'ni geçtikten sonra, Dracula'nın şatosuna varıp ve şatonun sahibi ile tanıştıktan sonra durum değişir; çünkü vampirler gerçekten de vardır.