Bağımlılıkların temelinde ne yatıyor? - Nevzat Tarhan anlatıyor
İnsan, yaşantısı boyunca anlam arayışı içinde olan bir yolcudur. Güzellik, hayır ve salih amel ile meşgul olarak dünya imtihanını kolayca verebilme peşinde koşan insan, amacı uğruna yanlış yollara sapabilir. Bunlardan biri bağımlılıklardır. Biyopsikososyal bir bozukluk olan bağımlılıklar özellikle gençler üzerinde oldukça etkilidir. Ülkemizin önemli psikiyatri uzmanlarından Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile bağımlılıklar üzerine konuştuk.
Giriş Tarihi: 05.09.2024
17:08
Güncelleme Tarihi: 06.09.2024
17:41
Gazze'de yaşananları siyasi narsisizm olarak tanımlıyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?
Prof. Dr. Nevzat Tarhan:
Narsisizmin en güzel örneği Hitler'dir, biliyorsunuz. Narsist kişi kimdir? Kendini özel, önemli üstün görür. Çıkar odaklı ilişkiler kurar, dünya kendi etrafında dönüyor gibi -güç elindeyse- buna göre hareket eder. Siyasi narsisizm de diktatörlerde olan bir şeydir. Kendisini yeryüzü tanrısı gibi görür. Hesap verme duygusu yoktur. Herkes ona hesap vermeli gibi hissederler. Böyle kişiler güç ellerinde olduğu zaman ezerler, zalimdirler. Güç ellerinde olmadığı zaman da kuyruk sallamaya başlarlar. Zaten "ya başarılı olurum ya ölürüm" diyenlerdir bunlar. Hitler aynı mantıkta olduğu için intihar etmiştir. Bu kişiler başarısız olduğu zaman yaşam sebepleri ortadan kalkıyor gibi düşünür. Etnik narsisizm de deniyor buna. Siyasi narsisizm de kendi siyasetini dünyadaki tek doğru olarak görüyor. Dünya onun etrafında döner gibi görüyor. Bu bir çeşit siyasi narsisizmdir.
Hitler'in durumundan sonra dünya demokrasiyi keşfetmiştir. Demokraside muhalefet vardır. Muhalefet kutsaldır. Muhalefet acı gerçekleri söyler. Hitler eski Yunan'da Spartalıları örnek aldı. Spartalılar diktatörlüğü yüceltiyorlardı. İngiltere Athena'yı örnek aldı. Orada da aristokrat bir ırk var. Bu çağa tam da uygun olmasa bile orada senato var. Tartışmalar oluyor, muhalefet var, üç kılıç mesafesin de durabiliyorlar. Şiddete başvurmadan problemleri çözebiliyorlar. Avrupa onu örnek aldı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Birleşmiş Milletler kuruldu ve yine bir aristokrat sınıf oluştu. O aristokrasiye rağmen muhalefetin olması yeni diktatörlerin, siyasi narsisizmin olması engelliyordu. Gazze olaylarında maalesef ciddi şekilde İsrail gibi toksik devletler insanlığı zehirledi. Şu anda İsrail toksik bir devlettir, dünyayı zehirliyor, dünyanın geleceğini tehlikeye atıyor. Gazze dünyanın uyanışına vesile oldu. Gazze olayları küresel vicdanı harekete geçirdi. Yetiştirilmiş fikir olan İslamofobiyi yerle bir etti. Kur'an-ı Kerim'i direkt okuyabilen insanlar baktılar ki; şu anda Müslümanların hatası olan yanlış sundukları İslam, gerçek İslam değil. Kur'an-ı Kerim'deki Nebevi ahlakı keşfettiler. Kur'an-ı Kerim'deki hakikati keşfettiler. Hz Peygamberin hayatındaki özellikleri keşfetmeye başladılar. Bu da bence insanlığın geleceği için ciddi bir uyanışa vesile oluyor. Yani "beşer zulüm ediyor ama kaderin bir adalet yönü var " diye düşünüyorum, Gazze'de. Dünyada ki yeni bir değişime bir kabuk değişimine vesile olacak, öyle gözüküyor.
Bağımlılıkların temelinde ne yatıyor?
Prof. Dr. Nevzat Tarhan:
ABD'de bağımlılık oranları hızla artıyor ve bu durum Türkiye'ye de yeni yeni yansımaya başladı. Bağımlılıklar genellikle iki ana kategoriye ayrılır: kimyasal madde bağımlılıkları ve davranışsal bağımlılıklar. Kumar ve dijital bağımlılıklar, davranışsal bağımlılıklara örnektir. Bu bağımlılık türlerinde beyinde nasıl bir süreç işlediğini anlamak için kapsamlı çalışmalar yapılmaktadır. Beyinde bir ödül sistemi bulunur. Bu sistem, bağımlılarda normalden çok daha güçlü çalışır; ödül yolları, adeta bir otoban gibi genişler ve bu kişiler ödül odaklı yaşamaya başlar. Bu durumda, diğer hazlar ve zevkler bu kadar tatmin edici gelmez, bu da kişinin zamanının büyük bir kısmını ödül arayışına harcamasına yol açar.
Bağımlılık belirtileri genellikle yoksunluk belirtileri ile tanımlanır. Ancak tolerans gelişmesi de önemli bir belirtidir. Bağımlılığın temel belirtisi ise kontrol kaybıdır. Bilgisayar veya diğer davranışsal bağımlılıklarda kişi günlük yaşam ritmini ve ilişkilerini bozmaya başlar. Örneğin, bazı ergenler okulu reddedip derse gitmeyebilirler. Aşırı vakalarda, örneğin Güney Kore'de, bazı kişiler bilgisayar başında 27 saat kaldıktan sonra kalp krizi geçirip ölmüştür. Bu tür vakalar, bağımlılığın sadece sanal değil, reel olduğunu ve beyinde biyolojik karşılıkları olduğunu gösterir.
Dijital bağımlılığın tedavisi
Prof. Dr. Nevzat Tarhan:
Dijital bağımlılığın tedavisi, madde bağımlılığına kıyasla genellikle daha kolaydır, özellikle ergenlerde. Ancak tedaviye geç kalınırsa, kişi her şeyi tehdit olarak görmeye başlayabilir ve nefret duygusu gelişebilir. Ergenlerde bu nefret, karşıt gelme ve karşı koyma bozukluğu olarak kendini gösterir. Bu çocuklar, dijital bağımlılığı stres azaltma tekniği olarak kullanırlar. İnsanlar bağımlı oldukları nesneye yöneldiğinde, genellikle bu nesne kolay ulaşılabilir, çabuk ve ucuz bir stres azaltma yolu olarak görülür. Ayrıca, heyecan arayışı da bağımlılığı artırabilir; hiperaktif kişiler, sıradan hazlardan tatmin olmayabilirler. Beklenmedik ödüller, beyinde ödül sistemini harekete geçirir ve bu da bağımlılığı destekler.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan:
Modern yaşam felsefesi, bağımlılığa zemin hazırlayan faktörlerden biridir ve popüler psikiyatride "Kaliforniya Sendromu" olarak adlandırılır. Kaliforniya'da yaygın olan bu sendromun dört ana belirtisi vardır:
Hedonizm: Modernizm, yaşam amacını haz peşinde koşmak olarak sunar. Hollywood kültürü, hazları yaşamın en büyük amacı olarak sunar ve bu durum, hazzı tatmin etmeyen şeylerin değersiz olarak görülmesine yol açar. Böyle olunca kişi; hayatındaki en büyük amaç hazları tatmin etmekse; hoşuma gitmeyen şey iyi değildir, hoşuma giden şey iyidir, diye düşünmeye başladı. Hazzıma uymayan şey değersizdir, uyan şey değerlidir görüşü öne çıktı
Egosantrizm: Benmerkezcilik, çıkara uygun olanın iyi, uygun olmayanın ise kötü olarak değerlendirilmesine neden olur. Bu çağın önemli hastalıklarından birisidir. İyi-doğru değerlilik ölçüsünü değiştirdi.
Yalnızlık: Haz peşinde koşan sadece çıkarını düşünen kimse bir müddet sonra yalnız kaldı. Gençlerde de dijital izolasyona bağlı yalnızlıklar var.
Mutsuzluk: Yaşam felsefesindeki bu değişiklikler bağımlılığa zemin hazırlar. Ayrıca, materyalist sistemin "seni inorganik maddeler yaratıyor" görüşü, içsel hesap verme duygusunu zayıflatır ve ahlaki normlarda değişikliklere yol açar. Kötülüğü önleyici bir duygu vardı insanda; hesap verme duygusu… Sen öldükten sonra hesap vermeyeceksen; yakalanmadıkça hırsızlık, yalan söylemek, kötülük serbesttir gibi iç hesap verme duygusu, ahlaki norm değişti. Yasaların verdiği normlar devam edebilir ama sosyal normların değişmesi yetmedi; ahlaki, vicdani normlar da değişti. Vicdan doğuştan gelmiyor, sonradan gelişiyor. Vicdanlı olmaya yatkın doğuyoruz biz, vicdanın özellikleri de; merhametli, empatik olmak. Bunların zayıfladığını görüyoruz. Bütün kötülükleri aslında bunların zayıflaması besliyor.
Aile; bağları güçlü ve sevgi dolu bir ortam sağlıyorsa, çocuklar bağımlılığa yönelmiş olsalar bile yeniden dönme eğilimindedirler. Aile, burada güçlü bir sığınak işlevi görür ve bağımlılığa karşı en etkili önlemlerden biri olarak kabul edilir.
Sorumluluktan kaçan çocuklar
Sorumluluktan kaçan çocuklara sorumluluk nasıl yüklenmeli?
Prof. Dr. Nevzat Tarhan:
Sorumluluktan kaçma nedenini bulmak için öncelikle "neden" olduğunu anlamak gerekir. Bazı çocuklar, yüksek sorumluluk duygusu hissettikleri için sorumluluktan kaçar. Ders çalışmaz, iç motivasyonları düşüktür, isteksizdir ve tembellik gösterirler. Örneğin, 9 yaşında bir çocuk hakkında şöyle bir durum yaşandı: Çocuğun babası, "Bu çocuk ders çalışmıyor" diye şikayet etti. "Neden çalışmıyor?" diye araştırdığımızda, çocuğa bir amaç belirleyip çalışması gerektiğini söylediğimizde, çocuk cebine elini atıp bir tomar dolar çıkardı ve "Benim bu yaşta bir sürü param var, neden çalışayım ki?" dedi.
Bu durumda, çocuğun yaşından önce birçok şeyi elde etmesi, ona o yaşına uygun çalışma gerekçesi bırakmamış. İç motivasyon ve dış motivasyon dengesini kurmak önemlidir. Sorumluluk duygusu, küçük yaşlardan itibaren kazanılmalıdır. Çocuğun emek vermeden veya yorulmadan bir şey elde etmemesi gerekir. Ayrıca, yanlış davranışlarının doğal sonuçlarını yaşamadan davranışlarını düzeltmesini beklemek doğru değildir. Bu nedenle annelik ve babalık sadece çocuğu mutlu etmek değil, aynı zamanda çocuğu hayata hazırlamaktır.