Çakra, Enerji ve Bilinçaltı Temizliği: İnsanlar Neden Spiritüel Akımlara Kapılıyor?
Son dönemde gündemde sıkça yer alan bilinçaltı temizliği, çakra, enerji ve frekans gibi kavramlar ne kadar bilimsel? İnsanlar neden bilimsel temeli olmayan bu kavramlara yöneliyor? Bu bir kaçış mı, yoksa başka bir arayışın sonucu mu? Uzman Psikolog Esra Oras, Sağlık Arası programında bu konuları tüm yönleriyle ele alıyor. Üzücü olayların psikolojimiz üzerindeki etkisinden, ormanların meditasyon için tercih edilme nedenlerine; güvenilir bir uzmanı nasıl anlayacağımızdan, psikolojik desteğe ihtiyacımız olup olmadığını nasıl fark edebileceğimize kadar birçok önemli soruya yanıt veriyor.
Önceki Resimler için Tıklayınız
➡ ÖÖ: "Bu işe yaradı" ifadesi tam olarak ne anlama geliyor? Psikolojileri mi düzeliyor?
➡ EO: Aslında durum genellikle şöyle gelişiyor: Kısa vadede kişi kendini iyi hissediyor. Sabah uyanıyor ve "Bugün kendimi çok mutlu hissediyorum, hiç zorlanmıyorum" diyor. Hatta bazen tamamen plasebo etkisiyle, kişi kendini bu yöntemin işe yaradığına inandırarak iyi hissedebilir. Ancak unutulmaması gereken temel bir gerçek var: Ruh sağlığının göstergesi "iyi hissetmek" değildir. Çünkü dünya, her duygunun yaşandığı bir yerdir. Sürekli iyi, dengeli ve huzurlu hissetmek zorunda değiliz. Tam aksine, hayat belirsizliklerle dolu ve kaotik bir yapıdadır. Temel dokuz duyguya baktığımızda, çocuklarımıza öğrettiğimiz bu duyguların çoğu olumsuzdur. Çok azı olumlu duygular arasındadır. Bu bile bize dünya hakkında çok şey anlatıyor. Ancak bazı kişiler, sağlıklı olmanın yalnızca iyi, keyifli, dengeli ve sakin hissetmek anlamına geldiğini sanıyor. Öfke, ümitsizlik, karamsarlık, mutsuzluk, şaşkınlık, tiksinme ve utanç gibi duygular, sanki kurtulmamız gereken belalar gibi gösteriliyor. Oysa sağlıklı birey, tüm duyguları hissetmeye açık olan ve bunları fark edebilen kişidir.
Negatif insanlara maruz kalmak
➡ Bahsedilen bu enerji çalışmalarında ise kişilere bazı duygulardan arındırılacakları, bir daha bu kadar kötü hissetmeyecekleri vaat ediliyor. Ama bunu hangi bilimsel kanıtla söylüyorlar? Hangi uzun vadeli çalışmalara dayanarak bu iddiada bulunuyorlar? Gerçekte, ortada hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Sadece "iyi hissedeceksin" vaadiyle bir çözüm sunuluyor. Örnek olarak anlatılan birkaç kişinin yaşadığı deneyimlerden yola çıkılıyor. "Özge Hanım bu çalışmaya katıldı, hayatında bolluk ve bereketi çekti" deniyor. Ama anlatılan kişinin hayatına gerçekte ne kadar şahit olunmuş? Gerçekten değişim yaşandı mı, yoksa kişi buna inanmayı mı seçti?
➡ Dahası, insanlar bu tür uygulamalara yüksek ücretler ödediklerinde, işe yaramadığı gerçeğini kabul etmek çok zor oluyor. Çünkü insanoğlu, yatırım yaptığı bir şeye inanma eğilimindedir. Yatırım ne kadar büyükse, inanç da o kadar güçlenir. Ne kadar çok yatırım yaparsam, onun beni iyileştireceğine daha fazla inanıyorum. Ama bu inanç kısa sürüyor. Bir süre sonra insan, hayatında hiçbir şeyin aslında değişmediğini fark ediyor ve bu kez farklı kişilerin kapılarını çalıyor.
Herkesi fazla düşünmenin verdiği zarar: Aşırı Empati Sendromu
➡ ÖÖ: Hocam, bu durumun sabırsızlıkla da ilgisi var değil mi? Çünkü insanlar bir şey yaparken hemen sonuç almak istiyorlar. "Bunu hemen istiyorum, bunu hemen yapmalıyım, başvurmam gereken şey bu," diyerek, sabırsızlıklarını daha da körüklüyorlar.
➡ EO: Evet, çünkü acıdan kurtulma arzusu çok doğal bir dürtü. İçimize bir yangın oturduğunda, onun hızla sönmesini istiyoruz. Ama bazen o acıyı hissetmeye alan açmamız gerekiyor. Burada izleyicilerimizin şunu düşünmesini istemem: Bizim bahsettiğimiz şey, melankolik ya da mazoşist bir acı çekmek değil. Örneğin, diyelim ki, sizinle arkadaşız ve gerçekten üzücü bazı hadiseler yaşadık. Bunun sonucunda size verdiğim değer nispetinde içimde bir acı oluşacaktır. Ama oturup gece gündüz bunu düşünmek, acıyı tekrar tekrar yaşamak, yemeden içmeden kendimi mahvetmek ya da tam tersine aşırı yemek, aşırı uyumak çözüm değil. Fakat diyelim ki Özge'nin Esra'ya yaptığı bir şey karşısında, Esra içindeki o yangını fark etmeyi reddediyor. Hissetmemek için aşırı uyuyor, aşırı yiyor ya da tam tersine hızlı kapatıcı yöntemlere başvuruyor. Örneğin, her yerden Özge'yi siliyor. Tüm bunları neden yapıyor? Aslında acıyı kontrol altına almak için. Oysa Esra'nın yapması gereken şey şu: "Canım çok acıyor. Şu an kendime hiçbir faydası olmayan şeyler yapasım geliyor, bunun farkındayım. Zihnim, Özge tarafından sevilmediğimi, büyük bir vefasızlıkla karşılaştığımı söylüyor." İşte bu duygularını fark edip acısını yaşadıktan sonra, gerçekten muhakeme ederek bir karar alması gerekiyor. Ama genelde işler böyle gitmiyor. Sabırsız tarafımız, yani acıyı kabul etmek istemeyen yanımız, "Hızlı bir çözüm bulmalısın!" diyor. Ve işte bu yüzden keskin hamlelere başvuruyoruz. Oysa bu kararlar bize yarar sağlamaktan çok, büyük maliyetler getiriyor ve sonuç hüsran oluyor.
➡ ÖÖ: Hocam, genellikle enerji, çakra, frekans gibi kavramlara yönelen insanlar, hayatlarında üzücü bir olay yaşadıktan sonra bunu yapıyorlar. Mutlu, huzurlu, yolunda giden bir hayatı olan insanın aklına bile gelmiyor, hatta "Bu da neymiş?" diyerek ilgilenmiyor. Üzücü olaylar bizi nasıl bu yola sürüklüyor? Çözüm arıyoruz, evet, ama bu aşamaya nasıl geliyoruz?
➡ EO: Evet, psikoloji alanından bihaber olan, psikoloji üzerine düşünen ve yazan, bu bilim dalına aşina olan kişiler, çareyi nerede aramaları gerektiğini daha net bilirler. "Bir psikoloğa gitmeliyim, bir uzman desteği almalıyım" diyebilirler. Ancak herkes için durum böyle değil. Psikoloji bilimi, bazıları için çok uzak bir alan ve bu ayrımın farkında bile değiller. Psikoloji bilimi dışındaki bazı uygulayıcıların, insanlara zarar verebilecek tedavi iddialarıyla hareket ettiklerinden haberdar değiller. Oysa bir yol arıyorlar. Bir öğretmen, bir hemşire, bir ev hanımı ya da herhangi bir meslek erbabı... Psikoloji ya da psikolojik danışmanlık gibi alanlarla hiçbir ilgisi olmayan bir birey, hayatında gerçekten zorlayıcı durumlarla karşılaştığında büyük bir sıkışmışlık hissine kapılabiliyor. Canı yanıyor, zorluklarla baş edemiyor ve bir çıkış yolu arıyor. Bu süreçte, sosyal medyada gezinirken karşısına bir video çıkıyor: "Neden acı çektiğini sana söyleyeyim mi?" diye başlıyor konuşmacı ve ardından bazı örnekler sıralıyor, çıkarımlarda bulunuyor. Söyledikleri akla yatkın geliyor, çünkü insan zihni neden-sonuç ilişkileri kurmada oldukça yetkin. Dilin böyle bir illüzyonu var: "Bu, bununla ilgili, bu, bunun sonucu." Bu noktada, kişi kendine şu soruyu soruyor: "Bu acıyı neden yaşıyorum?" Ancak duygularını tam anlamıyla tanımlayamıyor, düşüncelerini izleyemiyor. İnsanlara ne yaptığını ve insanların ona ne yaptığını bile net bir şekilde kavrayamıyor. Psikolojik katılık dediğimiz mesele işte tam da burada devreye giriyor. Buna rağmen, içinde iyileşmek ve gelişmek isteyen çok kıymetli bir taraf var. Bu sese kulak vermek son derece değerli. Fakat içinde bulunduğumuz çağ, yanlış bilginin hızla yayıldığı bir dönem. Artık bir kameranız ve mikrofonunuz varsa, her şeyi "doğru bilgi" gibi insanlara sunabilirsiniz. Hatta çok ünlü bir televizyon programında, "Psikoloji diye bir şey yok" diyen birine bile rastlayabilirsiniz.
PSİKOTERAPİST GÖKHAN ERGÜR ANLATTI: AŞIRI FEDAKARLIK NE GETİRİR?
➡ Bilimsel bilginin, sahte bilim jargonlarıyla harmanlanıp yanlış yorumlandığı bir dönemdeyiz. Psikoloji okuryazarı olmayan biri, daha önce hiç psikolojik destek almamış, ailesinde de böyle bir deneyime şahit olmamışsa, doğal olarak doğru bilgiye ulaşmakta zorlanıyor. Ama çare arıyor. Gerçekten yaşadığı duruma bir açıklama bulmak istiyor. Bu noktada karşısına çıkan içeriklerin etkisi büyük oluyor. Bir kez izlediği bir video, algoritmalar sayesinde benzer videoların karşısına çıkmasını sağlıyor. Zamanla, sadece sosyal medyadan öğrendiği bilgilerle kendine bir çıkış yolu çizmeye başlıyor.
➡ Günümüzde insanlar eskiden olduğu gibi bir arkadaşının kapısını çalıp derdini anlatmak yerine, sosyal medya üzerinden kendilerini yatıştırıyorlar. Ve bu platformlar, acıyı dindirmeyi, başarıyı ve iyileşmeyi vaat eden binlerce içerikle dolu. Ancak her an, alanında uzman olmayan ve uzmanmış gibi davranan birine maruz kalabilirsiniz. Bu kişiler, kendilerinden son derece emin konuşarak güven telkin ediyorlar. Üstelik çevrenizde güvenilir bulduğunuz bazı insanların da onlara inandığını duyduğunuzda, etkilenmeniz kaçınılmaz oluyor. Sonuç olarak, kendinizi bir anda, kontrolünüzün dışında bir şeyleri düzeltmeye, temizlemeye ve açmaya çalışırken buluyorsunuz.
➡ Bu süreç maalesef ciddi sonuçlar doğurabiliyor. Çünkü terapi adı altında pek çok yöntem uygulanıyor. "Terapi" kavramı o kadar geniş bir anlama sahip ki, neredeyse her şeye terapi denilebilir: Arkadaş terapisi, altın günü terapisi… Bugün sosyal medyada iyi hissettiren her şey "terapi" olarak adlandırılıyor. Ancak bu kavramın yanlış kullanımı, ciddi sonuçlar doğurabiliyor. İnsanları şifalandıracağını iddia eden kişilerin yönlendirmeleriyle büyük hayal kırıklıkları yaşanabiliyor.
➡ ÖÖ: Bu tür sahtekârlıklara maruz kalan biri gerçek manada psikolojik yardım almasını geciktiriyor diyebilir miyiz burada?
➡ EO: Popüler olduğu için gidilen bir isim, birkaç kişide işe yarayan yöntemleri nedeniyle büyük umutlar yaratıyor. Kişi, ciddi bir maliyet ayırarak bu uzmana gidiyor, ancak beklediği sonucu alamıyor. Ve bu noktada güveni sarsılıyor. "Pek çok insanın gittiği yere ben de gittim, ama bende işe yaramadı. O zaman kimseye gitmeyeceğim," diye düşünüyor. Üstelik ekonomik olarak da zorlanmış durumda. Böylece, hem maddi kaygılar hem de duyduğu güvensizlik nedeniyle gerçek bir uzmana başvurma süreci gecikiyor. Zamanla kişi, "Ben iflah olmaz bir insanım, bende hiçbir şey işe yaramıyor" diye düşünmeye başlıyor. Kurban algısı o kadar besleniyor ki kişi, öğrenilmiş çaresizlikle birlikte gerçekten kendine yardım edebileceği kaynaklara yönelmiyor ya da çok geç yöneliyor. Oysa insanların psikoterapiye duydukları ihtiyaç, aslında içlerindeki iyileşme ve değişim arzusuyla birlikte geliyor. Bu arzuyla hareket ettiğinizde hayal kırıklığı yaşamanız da mümkün. Özgür Hocam, bir psikoterapiste gittiğinizde de hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Yani süreç sizin için iyi gitmeyebilir. Bu ihtimal her zaman var. Ancak şöyle düşünelim: Bir kulak burun boğaz uzmanına gittiğinizde uyguladığı tedaviden memnun kalmayabilirsiniz ve alternatif bir uzmana yönelirsiniz. Aynı şekilde psikoterapistinizle enerjiniz tutmayabilir ya da onun uyguladığı ekol size iyi gelmeyebilir. Fakat zarar vermez, en azından yüksek ölçüde zarar vermez. Bu süreçte size neyin iyi gelmediğini fark eder ve yönünüzü başka bir tarafa çevirebilirsiniz. Ancak bilimsel arka planı olmayan ve kişilere şifa dağıttığını iddia edenlerin vereceği zarar çok daha büyük olabilir. Böyle bir durumda hissedeceğiniz yük ve yönünüzü nereye çevireceğinize dair yaşayacağınız kaybolmuşluk, gerçekten korkutucu bir maliyet doğurur. Üstelik bu zararların rakamlarla ifade edilemeyecek boyutları var.
KÜRESEL GÜÇLERİN AİLEYİ YOK ETME VE İNSANLIĞI YENİDEN YAPILANDIRMA PROJESİ
➡ ÖÖ: Evet, bu zararları verebiliyorlar. Bunu yapamayanlar da var elbette. Onlar nasıl bir yol izleyecek, insan gerçekten merak ediyor.
➡ EO: Bu noktada bir şey söylemek istiyorum. Özellikle biri bize net bir vaatte bulunuyorsa, oradan uzak durmalıyız.
➡ ÖÖ: Peki, bu ayrımı nasıl yapabiliriz?
➡ EO: Psikolog bile olsa, artık lisans okumak zor değil. Biraz bütçeniz ve sınavda ortalama seviyede bir puanınız varsa, psikoloji okuyabilirsiniz. Ancak bu, kimseyi tek başına aklamaz. Meslektaşlarım arasında böyle durumlarla çok nadiren karşılaşsam da bu her meslek grubunda olduğu gibi bizim alanımız için de geçerli. Bu yüzden izleyicilerimiz için en önemli tavsiyem şu: Eğer bir uzman, kim olursa olsun, size "Şu kadar seansta şu sorununuz çözülecek" veya "Bu eğitimden sonra artık böyle hissetmeyeceksiniz" gibi kesin, mutlak cümlelerle bir vaat sunuyorsa, oradan hemen uzaklaşın. Kesinlikle, bunun hiçbir istisnası yok. Çünkü insan ruhsallığında böyle bir kesinlik asla erişilebilir ve öngörülebilir değildir.
➡ EO: Bana şöyle bir mesaj geldi: "Hocam, panik bozukluğum var. Bu program bana iyi gelir mi?" Ben de şu cevabı verdim ve bunu uzun uzun sosyal medya kanalımda anlattım: "Evet, iyi gelecek" dersem lütfen bana güvenmeyin. Çünkü sizin benim anlattıklarımı hayatınıza nasıl uygulayacağınız, bu süreçte başınıza neler geleceği, yaşadığınız duygusal sıkıntılar ve benim bunu ne kadar etkili anlatıp anlatamayacağım gibi pek çok faktör var. Ve bunların çoğu benim kontrolümde değil. Eğer "Size kesinlikle iyi gelecek" diyorsam, bana asla güvenmemelisiniz. Ancak insanlar bu güvene ihtiyaç duyuyorlar. Birinin, "Bu yöntem işe yarayacak" demesini bekliyorlar. İşte bu, bizi manipülasyona açık hale getiriyor. Oysa kendi duygularının, düşüncelerinin ve seçimlerinin değiştirmenin zorluğunun farkında olan biri, bu tür manipülasyonlara gelmez. Şöyle düşünür: "Benim kısa sürede iyileşeceğimi nereden biliyor?" "Tek seansta panik bozukluktan nasıl kurtulabilirim?" "Hayat hikâyemin ve seçimlerimin bir sonucu olarak ortaya çıkmış bir rahatsızlık, nasıl sihirli bir değnekle çözülebilir?"
➡ Sağlıklı bir yapı, bu ayrımı kolayca yapabilir. Algıların açık olması gerekiyor. Eğer bir sorun uzun bir sürecin sonunda ortaya çıkmışsa, tek bir hamleyle düzelmesi beklenemez. Bunu vaat eden biri güvenilir olamaz. Düşünün, ilaç bile belli bir süre kullanıldığında etkisini gösteriyor. Ağrı kesiciler anlık etki edebilir ama ağrının asıl sebebini ortadan kaldırmaz. İşte, bilinçli farkındalığı olan biri, bu manipülasyonlara kapılmaz ve gerçek çözümler arar.
MODERN DÖNEM HASTALIĞI: KALİFORNİYA SENDROMU
➡ Şifalandırmak çok büyük bir iddia. Biz psikologlar bile böyle bir iddiada bulunmayız. Kendi aramızda da bunu sıkça konuşuruz. Bizim amacımız, kişinin iyileşmesine, daha iyiye gitmesine, değerleriyle daha uyumlu bir hayat yaşamasına rehberlik etmek. Ona bu süreçte yardımcı olacak araçları sunabiliriz. Kişiyi, deneyimleme süreçlerine davet edebiliriz. Ancak bunu seçip seçmemek tamamen kişinin kendi kararıdır. Kişinin iradesini yok sayıp, "Sana kesinlikle bunu vereceğim." demek oldukça iddialı ve gerçeklikten kopuk bir yaklaşım olur. Böyle bir kişiyle karşılaşsam, onun gerçeklik algısından bile şüphe edebilirim.
➡ ÖÖ: Son günlerde meditasyon gibi uygulamaların orman gibi açık alanlarda yapıldığına dair görüntüler yaygınlaştı. Peki, doğanın psikolojiye etkisi nedir? Açık alanlar, temiz hava, oksijen gibi unsurlar burada nasıl bir rol oynuyor? Bu tercihlerin psikolojide bilimsel bir karşılığı var mı?
➡ EO: İnsanoğlu olarak doğadan geldik ve doğayla iç içe kalarak hayatta kalmayı başardık. Medeniyetin geldiği nokta da aslında bunun bir sonucu. Doğal ortamlar, bilinçli farkındalığımızı beslememiz için önemli. Beş duyumuzla algıladığımız sesler, kokular, tatlar ve hisler, farkındalığımızı artırır. Bu yüzden, meditasyon gibi uygulamaların genellikle doğayla iç içe, sessiz ve sakin ortamlarda yapılmasının arka planında bu var. Psikoterapilerde de meditasyon bir araç olarak kullanılır. Buradaki amaç, kişinin sadece rahatlaması ve iyi hissetmesi değildir. Asıl hedef, kişinin duyularıyla temas ettiği şeyleri net bir şekilde fark edebilmesi, iç dünyasında olup bitenleri izleyebilme kabiliyetinin gelişmesi ve çevresindeki olayları daha iyi gözlemleyebilmesidir. Ancak maalesef, meditasyon ve yoga gibi uygulamalar zaman zaman kötüye kullanılabiliyor. Aslında enerji ya da çakra gibi kavramlar da vardır belki. Bunların var olup olmadığı meselesi bir yana, esas sorun, bu kavramların nasıl kullanıldığıdır. Önemli olan, bu araçların insanı hangi yöne götürdüğüdür. "Kişiyi iyileştirmek istiyoruz." Tamam, niyet güzel ama sonuç ne? Sen bu iddiada bulunuyorsun, peki arkasındaki rasyonel temel ne? Kanıtın ne? İspatın ne? Mesele burada başlıyor: Kötüye kullanım.
Bizler, seçimlerimizin bizi nereye yönlendirdiğine dikkat etmeliyiz. Örneğin, çok iyi niyetle fedakârlık yapabiliriz ama eğer bu fedakârlık ilişkilerimizi bitirme noktasına getiriyorsa, demek ki doğru bir şey yapmıyoruzdur. İyi niyet yeterli değil; önemli olan, o iyi niyetin bizi gerçekten hedefimize ulaştırıp ulaştırmadığıdır. Eğer bir yöntem, meditasyon da dâhil, sadece iyi hissettirmeyi, sakinleştirmeyi hedefliyorsa, o yöntem bir prangadan başka bir şey değildir. Terapi de dâhil olmak üzere, tüm araçlar, insanın gerçeğe daha sağlam basmasını, değerleriyle uyumlu yaşamasını ve sorumluluk almasını teşvik etmelidir. Eğer bir yöntem, kişiyi daha fazla öfkeli, kırgın, hakkı yenmiş, mağdur hissettiriyorsa ve dış etkenleri kontrol etmesi gerektiği inancını besliyorsa, belki de o yöntem doğru bir "şifa" yöntemi değildir.
DÜŞÜNÜP DURMA DAVRANIŞI "RUMİNASYON"
➡ ÖÖ: Sonuç olarak, her şey insanın kendisinde bitiyor.
➡ EO: Kendi iç dünyasını dinlemesi, psikolojik ve fizyolojik sağlığını gözden geçirmesi gerekiyor. Manevi gelişim, aşamalı olarak gerçekleşen bir süreçtir ve bu aşamaların tamamı sorumluluk almakla ilgilidir. Kendi seçimlerimiz ve bu seçimlerin hayatımıza etkisi üzerine düşünmek zorundayız. Çocuklarımızla, sosyal hayatımızla, mesleğimizle, toplumla ve eşimizle ilişkimizde neyi seçtiğimiz ve nasıl davrandığımız çok önemli. Eğer sorumluluğu üzerimizden atıp, yaşadıklarımızı geçmişimize, enerjilere, çakralara veya dış etkenlere bağlarsak, asıl meseleyi gözden kaçırmış oluruz.
Kirli bilinçaltımdan dolayı böyle davranıyorum. Bu meseleye buradan baktığımızda, içinde bulunduğum durum beni sorumluluğa ya da değişime davet etmiyor. Sadece pasif bir şekilde sihirli bir değneğin bana değmesini beklemiş oluyorum. Olan bitenden sürekli kaçıyoruz. Çünkü sorumluluk almak zor bir şey. Uyanacağımız saati değiştirmek, neler üzerine düşünüp durduğumuzu sorgulamak, üslubumuzu, insanlara yaklaşımımızı dönüştürmek, zorlandığımız noktaların üzerine gitmek ve sıkıştığımız yerlerde kalmayı göze almak... Bunlar, insanoğlu için ciddi meydan okumalar. Ancak çoğu insan, bu meydan okumaları göze almak yerine, birinin kendisine el atmasını ve hayatını düzene sokmasını bekliyor. "Bir ormana gideyim, meditasyon yapayım, sakinleşeyim, durulayım, artık daha açık hissedeyim" düşüncesi, daha kolay geliyor. Elbette, bunlar belki rasyonel ve işe yarayan yöntemlerdir, ancak amacımız gerçekçi olmadığında sonuçlar da mantıklı olmuyor.