Lütfi Ömer Akad: Göç Üçlemesi
Sinemaseverler için önemli bir üçleme ile karşınızdayız. Göç, Türk sinemasının en çok üçlemesi olan yönetmenlerinden, Lütfü Ömer Akad'ın imzasını taşıyor. 70'li yılların toplumsal sorunlarını, taşradan kente göçü beyaz perdeye taşıyan ünlü isim, filmlerinde yöresel meseleleri konu alarak evrensel mesajlar verir. "Gelin", "Düğün" ve "Diyet" filmleri de bu değerli üçlemelerden biridir.
🔸Üçüncü ve son film "Diyet"tir. Köyden gelmiş iki çocuklu bir kadınla, aynı fabrikada çalışan bir işçinin hikâyesi anlatılır. "Gelin" ve "Düğün" filmlerinden farklı olarak bu filminde yönetmen, fabrikadaki işçi ve işveren arasında gelişen olaylara, işçi haklarına, sendikalaşmaya dikkat çeker.
DİYET FİLMİNİN KONUSU
🔸Bir gün fabrikadaki makine, bir işçinin sakatlanarak bacaklarını kaybetmesine sebep olur. Bilal Usta, İstanbul'a yeni gelen hemşerisi Hasan'ı sakatlanan bu işçinin yerine aldırır. Bütün bu yaşananlar, işçilerin sendikalaşmanın önemli olduğunu anlamasını sağlar.
🔸 İşçilerden biri "Makine değil o bey, katil!" diyerek çalışanların sesi olur. İşçiler, bu makinenin yeni modelinin alınmasını ister. Çünkü daha güvenli ve teknolojiktir. Ancak fabrika yönetimi, olayı "bir kazadır oldu bitti" şeklinde geçiştirmeye çalışır. Tazminatın ödeneceğini söylerler ancak sendikaya üye olmayan hiçbir işçi bu haktan yararlanamaz.
🎬 Filmdeki diyaloglar, fabrika ve makine kullanımının insanı da değersizleştirdiğini özetliyor. Duygusuz yöneticiler, makineleri kullanan insanları da birer makine olarak görür.
+ "Burası küçük bir işletme. Bu yükün altına girersek batarız. Siz de işsiz kalırsınız."
-"Bir insan kaç makine eder?"
🔸Duruma itiraz edenlere ufak bir zam yapılarak susturulmaya çalışılır. Ancak sonunda işler rayından çıkacaktır. İşçilerin sendikaya girmesini istemeyen patronlar, onlardan sadece çalışmalarını bekler.
🔸 Yönetimin fabrikada yaşanan kazalara karşı buldukları çözüm oldukça trajikomiktir. Her yere "dikkat dalgın olma", "dikkatsizin yeri" yazılı ve üzerinde engelli sandalyesi olan afişler asarlar.
🔸 Hasan ve Hacer adlı iki çalışan, birbirlerini severek evlenirler. Hacer, kadın işçiler arasında saygınlık gören birisidir. Sendikalılar, onun da aralarına katılmasını ister. Ancak o, bunu çalıştığı yere ihanet olarak görür. Hasan da sendikaya çok karşıdır. Hacer'in fikrini değiştirmesine sebep olan kişi ise sakatlanan işçinin tekerlekli sandalyedeki hali, Hasan'ın o makinede çalışıyor olması ve her an kocasına bir şey olacak korkusu yaşamasıdır.
🎬Babasının söylediği şu hadis-i şerif, Hacer'in her şeyi anlamasına sebep olacaktır;
" İki birden, üç ikiden ve dört üçten iyidir, birleşiniz!"
🔸Ardından Hacer, makineyi görmeye gider ve onu bir karabasana benzetir. Sendikayla ilgili fikirleri değişir. "Birlik olsaydık makine değişirdi." diye düşünmeye başlar. Hasan ile bu nedenle araları açılır. Ama olanlar olur ve Hasan kolunu makineye kaptırır.
🎬Hacer, eline Hasan'ın kolunu alır ve fabrika yöneticilerine dönerek;
"Al diyetini! Şimdi bizim diyetimizi kim ödeyecek? Kim?"
🔸Bu sözlerle film, final yapar. Diyaloglar, sanayileşmenin karşısındaki duygusuz patronlar ve makine gibi görülen işçilere dair büyük mesajlar verir.
🎬Üçlemenin ortak özellikleri:
◽ Üç filmde ortak konu, taşradan kente göç, geçim sıkıntısı, hemşerilik, aile ilişkileridir.
◽ İlk filmde kadınların fabrikada çalışması yadırganırken, "Düğün"de para kazanmak için gerekli bir durum olarak görülür. Üçüncü filmde ise tamamen normalleşir.
◽ İlk iki filminde taşradan gelenlerin para hırsına yenik düşerek aile kavramını darmadağın edişi konu edinilirken; "Diyet"te işçilerin hak arama, aile ve birlik olma teması işlenir.
◽ Üç filmin başrolünde de Türk sinemasının önemli kadın oyuncularından Hülya Koçyiğit bulunur.