1800'lü yılların İstanbul'u ve hikâyesi
Fotoğraflar, geçmişin en somut belgeleridir. Üstelik tarihiyle, ihtişamlı İstanbul'uyla Osmanlı, her zaman meraklılarının odak noktasındaydı. Saray hayatının yanı sıra sosyal hayatı da birçok araştırmaya konu oldu. 1800'lü yıllar, İkinci Abdülhamid'in saltanat dönemine rast geldiği için İstanbul çok daha şanslıydı. Birçok yenilik, günlük hayat, tarihi doku ve mimari hakkında izlerin çoğu o döneme ait. Peki, bu durumda biz mi, yoksa o görüntüleri canlı görüp fotoğraflayanlar mı daha şanslı?
Giriş Tarihi: 06.02.2019
17:23
Güncelleme Tarihi: 06.02.2019
18:05
Osmanlı saray kültüründe modernleşmenin sembolü, Sultan Abdülmecid'in emri ile temelleri 1850'de atılan ve 1856'da tamamlanan Dolmabahçe Sarayı'dır. Sultan Abdülmecid, Dolmabahçe Sarayı tamamlandıktan sonra buraya taşındı. Ne var ki, bu sarayda sadece 4 sene geçirebildi ve 39 yaşındayken vefat etti.
Yerine geçen Sultan Abdülaziz 15 sene tahtta kaldıktan sonra bir sabah sarayına doğrultulmuş top namluları ile karşılaştı ve tahttan indirildi. İkinci Abdülhamid, bütün bu karışık günleri yaşadığı için tahtta çıkınca Yıldız'a taşındı ve Dolmabahçe Sarayı'nı bayramlaşma törenleri dışında hiç kullanmadı.
Fotoğrafın sağında görülen beyaz yapı Dolmabahçe Tiyatrosu'ydu. Açıldıktan kısa süre sonra yandığı için kullanılamaz hale geldi. 1930'a kadar tütün deposu olarak kullanıldı ve 1932'de yol genişletme çalışmaları sırasında yıktırıldı.
Fotoğrafta Eminönü rıhtımına yanaşmış, yük indiren veya alan yüzlerce sandal hareketli ticaret hayatını yansıtıyor. Daha ileride caminin avlu duvarlarına yaslanan iki ve üç katlı dükkânlar ile mağazalar görülüyor.
Yapıların arasındaki açıklıkta 1870'lere kadar yerli yerinde duran kemerli taş avlu kapısı vardı. Bu fotoğrafın çekildiği 1880'lerde yolun genişletilmesi amacıyla kapı kaldırılmış, her iki yanındaki birkaç dükkân da yıktırılmıştı. Arka planda Yeni Cami olanca ihtişamıyla bu manzarayı tamamlıyor.
Fotoğraf her ne kadar Eminönü Meydanı ve Galata Köprüsü'nü gösteriyor olsa da, fotoğrafı tamamlayan asıl unsur arka plandaki Galata sureti. Köprünün girişindeki kulübelerin hemen önündeki beyaz önlüklü görevliler, "müruriye" denen köprü geçiş ücretini toplamaktan sorumlu olan görevlilerdi.
1845'te yürürlüğe giren ve 1930'da kaldırılan tarifeye göre yayalardan 5 para, sırtında yük taşıyanlardan 10 para, sırtında yük olan hayvanlardan 20 para, atlı arabalardan 100 para, hayvanlardan da hayvan başına 3 para ücret alınıyordu. Asker, zaptiye gibi güvenlik görevlileri, papazlar ve tulumbacılardan ücret alınmıyordu. Köprü girişinin sağındaki meydanlık alan fayton durağıydı.
Fotoğrafta, Sultan Abdülaziz'in 1875'te yaptırdığı ve İkinci Abdülhamid devrinde de kullanılan üçüncü ahşap Galata Köprüsü görülüyor. Köprünün üzerinde görülen kulübeler vapur bileti gişeleridir.
Köprünün sağında ve solunda deniz üzerinde görülen küçük yapılar ise Haliç ve Kadıköy vapurlarının iskeleleri. Ahşap köprünün ömrünün umulandan kısa olmasının önemli bir sebebi de bu iskelelere sürekli yanaşıp ayrılan vapurların yarattığı sarsıntıydı.
İstanbul'un en uzun ömürlü köprülerinden Hayratiye Köprüsü, Azapkapı ile Unkapanı arasına inşa edilmiş, aşağı yukarı 560 metre uzunluğunda dubalar üzerinde duran ahşap bir köprüydü. İsmi, geçişlerde yolculardan ücret alınmamasından ileri geliyordu.
Galata Köprüsü'nden önce inşa edilen bu köprü, 1863'te eskiyen Galata Köprüsü'nün yerine yenisi yapılınca, eski Galata Köprüsü ile değiştirilmişti. Fotoğrafta görülen, ilk köprümüz Hayratiye Köprüsü'dür. Hayli harap olduğu belli olan köprünün Azapkapı ucunda yükselen cami ise Sokollu Mehmed Paşa'nın Mimar Sinan'a yaptırdığı Azapkapı Camii'dir.
Yaklaşmakta olan Haliç Vapuru, Hayratiye Köprüsü'nün altından geçerken bacasını arkaya doğru yatıracak, köprünün altından geçtikten sonra Eyüp'e ve Kağıthane'ye doğru yoluna bacasını tekrar salarak devam edecek. Arka planda, Galata silüetini tamamlayan yapılar arasında Galata Kulesi, Sadık Paşa Apartmanı, Arap Camii'nin Minaresi ve Osmanlı Bankası'nın yeni binası görülüyor.