31 Mart’ın zemini Hasan Fehmi suikastıyla hazırlandı
"Serbesti" gazetesinin başyazarı olan Hasan Fehmi, Meşrutiyet'e zemin hazırlayan İttihat ve Terakki'yi sert biçimde eleştirdiği için sık sık ölüm tehditleri alıyordu. II. Meşrutiyet'in ardından, Hasan Fehmi'nin Galata Köprüsü'nde öldürülmesi ülkede büyük bir infiale sebep oldu. Meclis'te iktidar ve muhalefeti birbirine düşüren bu provokasyon, Osmanlı'yı dönüşü olmayan yola sürükleyen 31 Mart Vakası'nın da habercisiydi. Peki, Hasan Fehmi'yi kim, neden öldürdü?
Mevlanzade Rıfat'ın çıkardığı Ahrar yanlısı "Serbesti" gazetesinin başyazarı olan Hasan Fehmi, İttihat ve Terakki'yi sert biçimde eleştirdiği için ölüm tehditleri alıyordu. Ordunun siyasete bulaşmasını eleştiriyor, bazı devlet adamlarının yolsuzluklarını ifşa ediyordu. Arkadaşlarının "Seni ölüm listesine aldılar, dikkatli ol, evden dışarı çıkma" uyarılarını duymazdan geliyordu.
6 Nisan 1909 akşamında, Hasan Fehmi bir akşam arkadaşı Ertuğrul Şakir ile Galata Köprüsü'nde yürüyordu. Arkalarında aniden bir subay belirdi. Arkadan yaklaştığı Hasan Fehmi'ye üç el ateş etti.
Katil, "Al sen de Mevlan" diyerek Mevlanzade Rıfat zannettiği Şakir'in belden aşağısına ateş etmiş, Eminönü tarafına doğru koşarak gözden kaybolmuştu.
Zabıta, katili takip etmek yerine, kasığından yaralanan Şakir'i cinayet zanlısı diye karakola götürmüştü. Cinayet İstanbul'da deprem etkisi yaptı. Muhalif basına göre cinayet İttihat ve Terakki Cemiyeti yahut Cemiyetin arkasına gizlenmiş bir komite tarafından planlanmıştı. Cemiyet ise yayımladığı bir bildiriyle iddiaları yalanladı.
8 Nisan günü Serbesti gazetesinin ilk sayfası sadece şu cümleyle çıkmıştı: "Serbest basının ilk kurbanı ömrünü sürgünlerde geçirmiş olan evlad-ı hürriyetten Hasan Fehmi Bey'in ruhuna Fatiha."
Cinayet Meclis-i Mebusan'da sert tartışmalara neden oldu. Muhalif mebuslar Hasan Fehmi'ye atılan kurşunların bütün basına, bütün Osmanlı milletine atıldığını vurguladılar.
Verilen soru önergelerinde, "İki tarafında asker ve zabit; ortasında Bahriye nöbetçileri bulunan Galata Köprüsü'nün üzerinde gerçekleştirilmiş bu cinayetin faili nasıl olup da yakalanamaz" deniliyordu.
Hükümeti destekleyen mebuslara göre cinayet siyasi değil adli bir vakaydı. Hasan Fehmi'nin Arnavut olmasını dile getirerek cinayetin başka sebeplerle işlenmiş olabileceği imasında bulunanlar bile vardı.
Verilen araştırma önergesinin görüşülmesi bir hafta sonrasına bırakılmıştı. Bir mebus "Öbür Cumartesi mi? O vakte kadar neler olmaz" diyerek bağırmıştı. Hakikaten öyle oldu, bir hafta içerisinde 31 Mart vakası gerçekleşti ve Hasan Fehmi Bey dosyası da tarihe karıştı.
Hasan Fehmi'nin öldürüldüğünü duyan üniversite gençleri dersleri boykot etmiş ve "Gizli eller kırılsın" sloganıyla eylem yapmıştı. On binlerce genç Bab-ı Ali'ye yürümüş, Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa da gençlerin karşısına çıkmak zorunda kalmıştı.
Talebeler adına konuşan Hukuk talebesi bir genç (daha sonra Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı yapan Burhan Felek) şöyle diyecekti: "O köprü ki, iki başı asker ve polis karakolu ile çevrilmiş bir kapandır. Burada adam öldürebilmek için hükümetin yardımına güvenmek yahut hükümetten direktif almak lazımdı. İktidardan veya iktidar partisinden himaye görmeden katilin saklanabilmesine imkân yoktur. Makedonya dağ metotlarıyla imparatorluğun idaresi mümkün değildir."
Sadrazam, "Merak etmeyin 24 saatte katili buluruz ve asarız" demişti. Meclis-i Mebusan önünde de protestolarını sürdüren gençlerle Meclis Başkanı Ahmet Rıza arasında sert tartışmalar yaşandı. Hasan Fehmi'nin cenaze töreni bir gövde gösterisine dönüştü.
Meşrutiyetçi cephede büyük bir gedik açılmıştı ve bu gedik hiç kapanmayacaktı. Aradan 24 saat değil, 111 yıl geçti ama Hasan Fehmi'nin katilleri hep meçhul kaldı.