Dünyanın en büyük salgınında 100 milyon kişi ölmüştü
"Kara Ölüm" olarak bilinen tarihteki en büyük salgın, 1346-1353 yılları arasında meydana gelmişti. İtalyanların her tarafa yaydıkları veba salgını sonucunda Avrupa nüfusunun üçte biri ölürken, dünyada salgından ölenlerin sayısı 100 milyona ulaşmıştı.
Osmanlılar'ın "taun", Avrupalılar'ın "kara ölüm" olarak adlandırdıkları veba, insanlık tarihinin en acımasız ve en etkili salgın hastalıklarından birisiydi. Salgınların boyutları o kadar büyük olmuştu ki, milyonlarca insan hayatını kaybetmiş ve dünya tarihinin gidişatı değişmişti. Veba ilk defa milattan önce (M.Ö.) 1650'lerde Mısır'da görüldü. Avrupa'da ise 6. yüzyılda Akdeniz kıyılarında ortaya çıkmış ve 19. yüzyılın sonlarına kadar on milyonlarca insanın ölümüne sebep olmuştu. Andrew Nikiforuk, Sean Martin ve Zeynep Dramalı'nın eserlerinde veba salgınları teferruatlı olarak anlatılır.
20. yüzyılın başlarına kadar neden ortaya çıktığı bilinmeyen veba karşısında insanlık adeta ölümü benimsemişti. Vebaya yakalanan insanın sonu büyük oranda mutlak bir ölümdü. Ama bu ölüm çok kısa sürede gelmesine rağmen müthiş bir acı vermekteydi. Daha da beteri bu hastalığa yakalanan kişinin ölmeden önce ölüme terk edilmesiydi. Halkın günlük yaşamında veba salgınları o kadar etkili olmuştu ki, insanlar hayatlarına dair bir şey anlatırken veba salgınlarına atıf yapmışlardır.
Farelerin taşıyıcılık yaptığı veba denizyollarını takip ederek dünyanın her tarafına yayılırdı. En büyük veba salgını 14. yüzyılda meydana geldi. Bu dönemde Moğollar Asya'dan Avrupa'ya çok geniş bir coğrafyayı işgal etmişlerdi.
Yersinia pestis bakterisini taşıyan pireler Moğollar'la beraber geniş bir coğrafyayı gezdi ve 1346'dan itibaren çeşitli bölgelerde salgın başladı.
Salgının 1346'da Kırım bölgesinde yayılmaya başladığı dönemde Tatarlar, Cenevizlilerin bulunduğu Kefe'yi kuşattılar. Salgın birliklerini perişan edince, Cenevizlileri cezalandırmak için vebadan ölen insanların cesetlerini mancınıklarla şehre attılar. Cenevizliler, cesetleri hemen denize atsalar da hastalık şehirdekilere bulaşmıştı. Tatarlar'ın yeni bir saldırısı olur diye Cenevizliler'in bir kısmı gemilere binerek denizlere açılıp, uğradıkları limanlara hastalığı da götürdüler. Cenevizliler'in hastalık taşıdığını görenler, gemileri limanlarından kovdular. Vebalı gemiler bir limandan diğerine salgını yaydılar.
1347'nin ekim ayında hastalık taşıyan 12 gemi Sicilya Messina limanına gelmişti.
Gemilerde çok az canlı kalmıştı ve hayattakiler vücutlarındaki kara çıbanlardan büyük bir ıstırap içindeydiler. Gemiler tehlikeli görülerek bir gün içerisinde limandan çıkarıldılar, ancak veba birkaç gün içinde şehre yayıldı. 1348 yılı baharında İtalya'nın her tarafı veba ile boğuşuyordu. Artık bir pandemi hâline gelmişti.
Salgın bir türlü durdurulamadı ve hastalık kısa bir süre sonra Fransa ve İspanya'ya ulaştı.
1348 yılı yazında veba İngiltere'deydi. 1350'de Almanya ve İsveç'e, 1351'de Polonya'ya, 1352'de Rusya'ya yayıldı. Salgının yayıldığı en büyük son şehir 1353'te Moskova oldu.
Yalnız insanlar değil hayvanlar da vebadan ölüyorlardı. Vebaya yakalananların koltuk ve bacak aralarında büyük urlar meydana geliyor ve vücudun her tarafına yayılıyordu. Bir süre sonra kol ve kalçalardan başlamak üzere vücutta siyah ve beyaz lekeler meydana geliyordu. Yüksek ateş, kan kusma ve solunum güçlükleri de hastalığın neticeleriydi. Hastalığa yakalananların çoğu iki ila yedi gün içinde ölüyorlardı.
Veba ortaya çıktığında zenginler kır evlerine kaçarken, fakirler ise hastalıkla iç içe kaderlerini yaşıyorlardı. Zenginler, şehre dönmeden önce evleri tütsülerle dezenfenkte ediliyor, sülfürle ilaçlanıyor, ardından da işi garantiye almak için eve fakir biri yerleştiriliyordu. Eğer o ölürse eve dönme erteleniyordu. Bu yüzden vebaya "dilencilerin hastalığı, fakirlerin vebası" deniliyordu.
Vebanın uğradığı şehirler ölü birer kent hâline gelirlerdi. Hiçbir iş, hiçbir dinî ayin yapılamıyordu. Sokaklar çürümüş ve hayvanlar tarafından parçalanmış cesetlerle dolardı.
Cesetler yüzünden gökyüzü akbaba sürüleriyle doluydu. Büyük çukurlar kazılarak cesetler gömülür, bazen cesetler kayıklara doldurularak denizde yakılırdı. Bazı çukurlara 15 bin cesedin gömüldüğü olmuştu.
700'lü yıllarda 25 milyon iyi beslenen nüfusa sahip Avrupa 13. yüzyıla gelindiğinde çoğu iyi beslenemeyen 75 milyonluk bir nüfusa sahipti. Kıtlıklarla durum iyice kötüleşmiş, Avrupalılar ısırganotu, kedi, köpek ne buldularsa yer hâle gelmişlerdi. 1348'deki salgın sonucunda en az 25 milyon kişi, yani Avrupa'nın üçte biri bu salgında öldü. Doğu Avrupa'da ölüm oranı yüzde 15 civarındayken Fransa, İtalya, İngiltere gibi ülkelerdeki nüfusun yoğun olduğu şehirlerde ölüm oranı yüzde 50'ye ulaşmıştı.
"Kara Ölüm" adı verilen veba sadece Avrupa'da ölümlere sebep olmadı. Asya'da Çin başta olmak üzere birçok ülke ile Ortadoğu ve Afrika'ya yayıldı. 1346-1353 yılları arasındaki salgında 475 milyonluk dünyada yaklaşık 100 milyon kişinin öldüğü tahmin ediliyor.
Bütün dünyayı perişan eden veba salgınının en az zarar verdiği yer ise Anadolu'ydu.
Hristiyanlıktan önce veba gibi salgınları durdurmak için Tanrıların heykelleri yapılırdı. Hristiyanlık sonrasında dini motifler öne çıktı. Papazlar, İncil okuyup, bol bol dua ederlerdi. Kutsal kitapların özellikle "Dördüncü Atlı" bölümünü tekrar tekrar okunurdu. Papazlar, kiliselerde su içmeyi yasaklayıp, sadece şarap içilmesine izin verirlerdi.
Fındık, incir yemek, çeşitli otlardan yapılmış haplar kullanmak vebadan kurtuluş çareleri olarak görülürdü.
Günahları affettirerek hastalığın ortadan kalkması için kendilerini kamçı ve zincirlerle döven Haç Kardeşliği de denilen Kamçıcılar tarikatı ortaya çıkmıştı. Bunlar vebayı durduracak ve dünyanın zarar görmesini engelleyecek kutsal bir görevleri olduğuna inanırlardı.
Yüzlerce kişiden oluşan bu gruplar sırtlarında kırmızı haç bulunan elbiseleriyle köy ve şehirleri ziyaret ederlerdi.
14. yüzyıldan itibaren gemilere ve hastalığın görüldüğü yerlere karantina uygulandı. Karantina kelimesinin kökeni olan İtalyanca "qaranta qiorni", yani "40 gündür". Karantinada Hz. İsa'nın tabiatta geçirdiği 40 gün örnek alınmıştı.
Gemiler özel limanlarda tecrit ediliyor, yolcular limanda 40 gün alıkonuyordu.
Veba görülen şehirlerde Çan kulelerine siyah bayrak asılarak, oraya gelecek olan yolcular uyarılırdı.
Vebalılar yerleşim yerlerinden sürülürlerdi. Karnavallar, fuarlar, kilise ayinleri gibi insanların toplu olarak bir araya geldiği toplantılar yasaklanmıştı. Karantina ve bu tedbirler vebanın kontrol altına alınmasına yardımcı olmuştu.
Erhan Afyoncu-Sabah