Eski İstanbul'un mahalle neşesi "Bekçi baba"
Eski İstanbul'da Ramazan hazırlıkları çok önce başlardı. Hem evlerde hem de dışarıda yapılan hazırlıklar için yetişkinler kadar çocuklar da heyecanlanırdı. Mahalle bekçileri Ramazan'da İstanbul'un sokaklarını dolaşırken çocuklar da onlara eşlik eder, eğlenceli zaman geçirirlerdi. Hayatın her safhasında mahallelinin yanında olan bekçilere, mahalle halkının saygınlığını kazanmasından ve fiziki özelliklerinden dolayı genellikle Bekçi Baba denilirdi. Peki, Osmanlı'da Ramazan öncesinde hangi hazırlıklar yapılırdı? Ramazan ayının vazgeçilmez parçası mahalle bekçilerinin özellikleri nelerdi?
Giriş Tarihi: 10.04.2022
12:40
Güncelleme Tarihi: 13.10.2022
17:05
Eski İstanbul Ramazanları
🔸 Eski İstanbul'da halk, Ramazan'ı pek büyük bir heyecanla bekler, daha Ramazan gelmeden hazırlıklara başlardı. O dönemde şehirde Ramazan kültürü , bütün sıcaklığı ile kendisini gösterirdi.
🔸 İstanbul'da Ramazan'ın gelişi o kadar net anlaşılırdı ki evlerden konaklara, kenar sokaklardan, cadde ve meydanlara kadar hemen her köşede kendine mahsus bir hal tezahür ederdi.
https://www.instagram.com/p/CcJCqF1Kgsw/
🔸 Mahalledeki boş arsalar çeşitli eğlence çadırları ile şenlenir , işi bozuk giden dükkânlardan birkaçı hemen boşaltılıp, satış yapmak üzere stantlar kurulurdu.
Osmanlı'dan gelen bir Ramazan geleneği: İftar topu
Semaları süsleyen mahyalar
🔸 Ramazan'ın aynı zamanda bir sembolü de olan mahyalar her zaman merak uyandırır ve heyecanla beklenirdi.
🔸 Mahyacılığın ortaya çıkışının Fâtih Camii müezzinlerinden Kefeli Ahmed Efendi'nin işleyip padişaha verdiği bir hediye ile başladığı söylenir.
https://www.instagram.com/p/Cb9-bw4jb9W/
🔸 Kefeli Ahmet Efendi'nin kendisine verdiği hediyeyi çok beğenen Sultan Ahmet , çevrenin üstündeki yazı ve resimlerin , minareler arasında kandillerle işlenebileceğini düşündü ve zamanın hünerli ustalarından yapılmasını emretti. Mahyacılık geleneği bu şekilde başlamış oldu.
Kefeli Ahmet Efendi: I. Sultan Ahmet zamanında Fatih Camii'nde uzun süre müezzinlik yapmış arif ve alim kişi
Ramazanda göğü süsleyen sanat: Mahya
Evde devam eden hazırlıklar
🔸 Eski zamanlarda İstanbul'da Ramazan gelmeden başlayan bu hazırlıklar, evde de devam etmekteydi . Halkın ve padişahların nazarında çok önemli bu ayda sofraları simitler, pideler ve fodlalar süslerdi.
🔸 Osmanlı zamanında padişahlar, vezirler ve servet sahipleri bir cami yaptırdıkları zaman yanına bir mektep veya medrese, kütüphane, hamam ve bir de imaret yaptırırlardı.
🔸 Bu imaretlerdeki esmer özlü undan yapılan pideye fodla denirdi.
🔸 Ayrıca Ramazan'a mahsus ekmekler, başta güllaç olmak üzere tatlılar, iftariyelikler sofralarda yerini alırdı.
İsmet Özel'in Ramazan ve oruç hakkındaki sözleri
İftar davetleri
🔸 Ramazan kültürünün en önemli parçalarından birisi de iftar sofralarıydı . Hazırlanan sofralara zengin, fakir herkes davet edilirdi.
🔸 Ramazan sofraları birlik ve beraberliğin devamını sağlama açısından büyük bir öneme sahipti.
🔸 Ramazan'ın ilk gecesinden son gecesine mütemadiyen devam eden iftarlar üç kısım olarak verilirdi. Bekçiler de bu gruplar içerisinde yer alır, ayrı bir odada iftar ederlerdi. Bu da o dönemde bekçilere gösterilen önemi gösterirdi.
https://www.instagram.com/p/Cb7tdW9Dpi0/
🔸 Bu üç kısım sofranın:
➡ Birincisi sofrası, konağın paşası ve arkadaşlarına;
➡ İkinci sofrası, hanım efendinin davetli arkadaşları ve mahallenin yaşlı hanımlarına;
➡ Üçüncü sofrası ise mahallenin bekarlarına, işçi ve satıcılarına, cami müezzin ve kayyumlarına, mahalle bekçilerine verilirdi.
Unutulmuş bir Ramazan geleneği: Diş kirası
Mahalle Bekçileri
🔸 Hiç şüphesiz bekçiler, eski İstanbul Ramazan gecelerinin vazgeçilmez parçalarıydı. Mahalle bekçileri halk arasında paspan veya pazvant olarak bilinir ve öyle çağrılırdı.
🔸 Görevleri çarşı ve dükkanları süpürmek olan mahalle bekçileri geceleri de dükkanların güvenliğini sağlarlardı.
🔸 Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde mahalle bekçileri için;
''12.000 neferdir, 40.000 derler, fakat mübalağadır; 300 neferi Eski Bedestan ve Yeni Bedestan bekçileridir ki gedikli, ulufeli adamlardır. Geri kalanlar her gece sabaha kadar İstanbul içinde köşk beklerler. Bu esnaf, subaşıya tabi olduğundan ordu alayında fanusları yakıp ellerinde ucu demirli sopaları, bellerinde kılıç, ok ve yaylarla palastan esvap giyip, başlarına acip serpuşlar ve gûnagûn sivri külahlarla yerlere sopa vurarak hırsız kaçarmış şekilde: Bre koma, kaçtı haaa!.. Vardı haaa! Gibi şeylerle temaşıcıları güldürürler'' der.
Evliya Çelebi'nin gözünden İstanbul