Eski medeniyetlerin sırları
Dünyanın oluşumu, medeniyetler, krallıklar ve arkalarında bıraktıkları sırları… Bilim ne kadar gelişirse gelişsin tarihin bazı noktalarına dokunması güç bir durum. Şu zamana kadar bilinmezlik olarak karşımızda duran geçmişin izleri, hala tahminler ve farklı olay zincirlerinden çözülmeye çalışılıyor.
Dünyada bazı kalıntılar defalarca kez keşfediliyor. Hz. Nuh'un gemisi de bunlardan bir tanesi. Arkeologlar arasında bir durum da onları ikiye ayırdı.
Dünyanın dört bir yanından gelen amatör arkeologlar, yüzyıllarca, Ağrı Dağı ve çevresinde, geminin kanıtlarını bulduklarını iddia ettiler. Ama diğer araştırmacılar ise, Nuh'un devasa gemisinin gerçekten inşa edilip edilmediğinden kuşku duyuyorlar. Atlantis gibi, Nuh'un Gemisi de hiç var olmamış olma ihtimaline rağmen tekrar tekrar çözülmeye devam edecek olan bir arkeolojik gizem.
İsrail, Mısır ve Ürdün çöllerini çaprazlama bir şekilde geçen bu alçak taş duvarlar, 20. yüzyılın başında pilotlar tarafından keşfedildikleri andan itibaren arkeologları şaşkına çeviriyor. MÖ 300'lere tarihlenen ve 64 km uzunluğundaki bu hat dizisi, havadan görünümleri bir uçurtmayı andırdığı için 'uçurtmalar' olarak da adlandırılıyor.
Bu 'Uçurtmalar'ın amacının vahşi hayvanları daha kolay bir şekilde ve çok sayıda avlayabilmek için küçük bir çukura doğru yöneltmek olduğunu iddia eden yakın zamandaki yeni bir araştırma, bu duvarların gizemini biraz çözmüş olabilir. Bu verimli sistem, yerel avcıların yerel fauna hakkında önceden düşünülenden daha fazla şey bildiğini ortaya çıkarıyor. Son yapılan araştırmalarda bu tuzaklardan Türkiye'nin Güneydoğu bölgesinde de çok sayıda keşfedildi.
1974 yılında Shaanxi bölgesinde çiftçiler şans eseri 20'nci yüzyılın en büyük arkeolojik buluşlarından birini ortaya çıkardılar. Sır olan bu figürler değil, tarihçiler bu kilden ordunun Çin'in ilk imparatorunu öbür dünyada savunmak için yaratılmış olduğunu biliyorlar. Asıl bilinmeyen, imparatorun nereye gömülmüş olduğu ve mezar odasının ihtiva edebileceği hazineler.Terakota Ordusu'nun 1,6 km kuzeydoğusunda piramit şeklindeki bir anıt mezar bulunuyor. Ancak, henüz hiç kimse Qin Shi Huang'ın kalıntılarının bulunduğu bu anıt mezara girmedi.
İlk imparatorun bu son dinlenme yeri, yapımını anlatan antik belgelerin de belirttiği gibi, şimdiye kadar Çin'de yapılmış en gösterişli mezar. Çevresindeki "krallık" ile tamamlanan bu yeraltı sarayı bir mağara ağından oluşuyor ve gelişmiş bir drenaj sistemi içeriyor. Arkeologlar mezarda güvenli bir şekilde kazı yapmak için gereken teknolojiye sahip oluncaya kadar (mezarın tehlikeli boyutlarda civa barındırdığı düşünülüyor) bu mezar ve içindeki hazineler gizemini koruyacak.
Neredeyse 5 bin yıl önce günümüz Kahire'sinin yer aldığı bu bölgede inşa edilen 3 piramit kompleksi, antik Mısırlıların firavunlarına olan hürmetini ve ölümden sonra yaşama olan incelikli inançlarının ahiti olarak bölgeye hükmediyor.
Arkeologlar hala piramitlerin içine inşa edilmiş yeni tüneller ve bölümler keşfediyor ve bu büyük anıtların yapım tekniklerine dair ipucu arıyorlar.
Ahit Sandığı, Tevrat'a göre, 10 emirin yazılı olduğu taş tabletleri içeren altınla kaplanmış ahşap bir sandık. Antik çağlarda bu kutsal kutu, Kudüs'te Yahudi bir ibadet yeri olan Birinci Tapınakta tutuluyordu. Fakat ilk tapınak, İbranice İncil'e göre, Kral II. Nebukadnessar tarafından yönetilen bir Babil ordusu tarafından 587'de tahrip edildi. Bu tarihten itibaren, birçok kişi (hem gerçek hem de kurgusal) Ahit Sandığını aramak için oraya gitmiş olsa da, ona ne olduğunu kesinlikle kimse bilmiyor.
Şu ana kadar hiç kimse kutsal sandığı bulamadı. Bazı eski raporlar, Nebukadnezar'ın kenti yağmaladıktan sonra sandığı Babil'e götürdüklerini söylüyor. Diğerleri ise sandığın Kudüs'te bir yere gömüldüğünü veya İlk Tapınak ile birlikte yok edildiğini söylüyor. Modern raporlar ise, sandığın Etiyopya'daki bir manastırda olduğunu gösteriyor. Ve kısa süre önce tercüme edilmiş eski bir İbranice metin, Ahit Sandığı'nın kendi kendine ortaya çıkacağını, ancak bunun Davut oğlu Mesih'in geleceği güne kadar gerçekleşmeyeceğini belirtir.