‘Hey onbeşli’ türküsünün acı öyküsü
Osmanlı, Çanakkale cephesinde yedi düvele karşı, kesin zafer elde ederek "Çanakkale geçilmez" destanını tarihe altın harflerle yazdırdı. Tarihin gördüğü en şiddetli savaşlardan biri olan Çanakkale harbinde memleketin dört bir yanından, henüz çocuk yaşta sayılabilecek pek çok kişi gönüllü oldu. Onların bu destansı mücadelesi şiirlere ve türkülere konu oldu. Peki 'hey onbeşli' türküsünün hikayesi nedir? Çanakkale türküsü nasıl yazıldı?
Önceki Resimler için Tıklayınız
Bu türküyle ilgili bir diğer tevatür de şöyleydi:
Hicri 1315 doğumlu Tokatlı Halil evin en küçüğüydü. Yasa gereği her evde bir erkek, ailesinin güvenliğini ve geçimini sağlamak için askere alınmayabiliyordu. Ama Halil, gönüllü olarak Çanakkale'ye gitti. Geride bıraktığı annesi Rum çeteciler tarafından öldürüldü. Sözlüsü Hediye'de kaçırıldı. Hediye'nin bu andan itibaren hayatı karardı. Hediye'yi uzun bir aradan sonra serbest bıraktılar. Halil köyüne dönse de Hediye'nin başından geçenleri yanlış anladı ve kavuşmak ahirete kaldı. Türkü bir ağızdan değil Halil ve Hediye'nin karşılıklı konuşması şeklinde söylenir.
Çanakkale türküsünün hikâyesinin kaynağı bir mektuptu. Bu mektuptan Emrullah Nutku'nun "Çanakkale Şanlı Tarihine Bir Bakış" adlı kitabında bahsedildi. Mektubun sahibi, kitabın yazarı Emrullah Nutku'nun kardeşi Seyfullah'tı.
1903 yılında doğan Seyfullah, savaştan önceki dönemde Çanakkale Sultanisi adı verilen o dönemin lisesinde birinci sınıf öğrencisiydi.
Seyfullah'ın mektubu üzerinde 29 Eylül 1914 tarihi bulunur ve Çanakkale'den gönderdiği mektupta annesine seslenir:
"Sevgili Anneciğim,
İki yıldır ayrı yaşadığımız bu hayat artık bitiyor. Sana ve aileme kavuşacağım için çok mutluyum. Okulumuz artık hastane olacağı için bizi İstanbul'daki okullara göndereceklermiş. Öğretmenlerimizin büyük kısmı da askere gidiyor, üst dönemlerdeki ağabeylerimiz ise gönüllü olarak askere gideceklermiş. Türkçe öğretmenimiz bugün sınıfa geldi ancak çok durmadı, o da bize veda etti. Giderken bize vakti geldiğinde vatana yapılan hizmetin okulda verilen hizmetten daha kutsal olduğunu söyledi.
Kısa zaman önce sokaklardan askerler geçmeye başladı. "Çanakkale içinde Aynalı Çarşı, Anne ben gidiyom düşmana karşı" türküsünü söyleyerek yürüyorlar.
Kimileri at sırtında kimileri develerle yol alıyorlar. Top arabaları ve mekkareler de onlara eşlik ediyor. Savaş çıkacağını söylediler. İngiliz ve Fransız gemilerinin boğazda dolaştığını duyduk. Gemiler buraları vuracakmış, ancak yakında İstanbul'a gideceğimiz için ben bunları göremeyeceğim. Oysa görmek isterdim.
Sonunda size kavuşacağımı biliyorum. Babamın ve siz anneciğimin ellerinden öperim, kardeşlerime selam ederim.
Oğlunuz Seyfullah."
Çanakkale'deki askerlerimizin bu destansı mücadelesi hakkında pek çok şiir yazılsa da çok azı bu türkü kadar etkili oldu. Falih Rıfkı Atay da 1918'de yazdığı yazısında bunu dile getirdi:
"Çanakkale içinde bu kadar şiir yazıldı, hiç biri hatıramızda yok... Belki yazanların bile! Çanakkale harbini yapan neferler sılaya dönerken bir türkü tutturdular. Bu türkü İstanbul sokaklarından ta Anadolu'nun içlerine kadar yayıldı.
Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni"