‘Hey onbeşli’ türküsünün acı öyküsü
Osmanlı, Çanakkale cephesinde yedi düvele karşı, kesin zafer elde ederek "Çanakkale geçilmez" destanını tarihe altın harflerle yazdırdı. Tarihin gördüğü en şiddetli savaşlardan biri olan Çanakkale harbinde memleketin dört bir yanından, henüz çocuk yaşta sayılabilecek pek çok kişi gönüllü oldu. Onların bu destansı mücadelesi şiirlere ve türkülere konu oldu. Peki 'hey onbeşli' türküsünün hikayesi nedir? Çanakkale türküsü nasıl yazıldı?
Çanakkale ve milli mücadelemizde çok sayıda çocuk, vatan savunmasında destan niteliğinde kahramanlık örnekleri sergiledi. Bu kahramanlar "meçhul çocuk askerler" olarak tarihimize adlarını yazdırdı.
Mehmetçik, 18 Mart 1915'te Çanakkale'yi geçmeye kalkan dünyanın en güçlü donanmasını boğaza gömdü. Çanakkale'deki bu cephe, bir ölüm değirmeni gibiydi. Öyle ki İngiliz generali Aspinall-Oglander şöyle bir tespitte bulundu: "Gelibolu'daki kanlı muharebeler, Türk ordusunun çiçeğini bitirmiştir." İngilizler, ordumuzun içerisindeki çocuk yaştaki askerleri, "çiçeğin tomurcuğu" ve "vakti gelmeden solan gül goncası"na benzetiyorlardı.
Cephedeki çarpışmalar o kadar şiddetli oluyordu ki meydana gelen boşlukları doldurmak için, diğer cephelerden asker getirilemiyordu. Bundan dolayı da 15 yaşın üstündeki eli silah tutan bütün gençler, Çanakkale'ye sevk ediliyordu.
Birinci Dünya Savaşı'nda, Osmanlı ordusunda insan kaybı öyle bir noktaya varmıştı ki Harbiye Nezareti, harp bütün hızıyla sürerken askerleri birkaç günlüğüne de olsa memleket iznine göndermeye gayret etmişti.
Çanakkale Savaşı sırasında, İtilaf Devletlerinin Nisan 1915'ten itibaren kara çıkartmasına başlamalarıyla birlikte cephede takviye kuvvetlere ihtiyaç hâsıl olunca Sultan V. Mehmed Reşad 27 Mayıs 1915 bir irade (emir) yayınlayarak, Askeri Mükellefiyet Kanunu'nda değişiklik yapmak ve lise talebelerini de cepheye çağırmak zorunda kalmıştı.
Sultan Reşad, yayınladığı iradede, Mükellefiyet Kanunu'nun 42. Maddesine ek olarak şöyle bir ek düzenleme yaptı:
"Madde 1: Mükellefiyet-i Askeriye Kanun-u Muvakkatinin (geçici kanununun) 42. Maddesindeki fıkra atiye (geleceğe) tezyil (ertelenmiş) olunmuştur. Muayene-i intihaiye esnasında (muayene sonucunda) mekatib-i sultaniyenin (sultani mekteplerinin) onuncu sınıflarında bulunanlar da hizmet-i makzura (zikri edilen hizmet) hakkına nail olacaktır."
Sultan V. Mehmed Reşad'ın iradesinden sonra Harbiye Nezareti de bir tebliğ yayınlayarak 1896 doğumluların yani 19 yaşındakilerin henüz askerlik hizmetine çağrılmamışları ile 1897 (eski takvime göre 1315) doğumluların, bedenleri gelişmiş, harbe elverişli ve silah kullanmaya kabiliyetli olanlarından müsait bulunanların da kıtalara teslim olmalarını istemişti.
Padişahın ve Harbiye Nezaretinin bu çağrısı üzerine, Balıkesir, Bursa, Kütahya, Manisa, Adapazarı, İzmir, Aydın, Muğla ve Konya'nın, tahsilleri ve hayatlarının henüz başındaki bu yeni yetme gençleri, vatanın kendilerinden beklediği yüce vazifeyi hakkıyla ifa etmek azim ve inancıyla silah altına koştu.