İlk Müslüman psikoloji alimleri
Müslüman alimler, felsefi veya fenni çalışmalar içerisinde psikoloji alanındaki konulara da yer vermiştir. Örneğin, Ebu Zeyd El-Belhi ilk bilişsel psikolog ve akıl sağlığını ayıran ilk hekimdir. İbn Miskeveyh ise duygusal birçok problemin, ruhsal problemlerle yakın ilişkili olduğunu söyler. İşte ilk Müslüman psikoloji alimleri hakkında merak edilenler...
Ebu Zeyd El-Belhi 850 yılında Horasan'ın Belh şehri yakınındaki Şâmistiyân köyünde doğdu. İlk öğrenimini babasından gördü. Daha gençlik yıllarında uzun seyahatler yapmayı, özellikle Irak'a gidip oranın bilginlerinden ders okumayı planlıyordu. Nitekim katıldığı bir hac kafilesiyle Irak'a gitti. Burada sekiz yıl kaldı. Çeşitli yöreleri dolaşıp tanıdığı bilginlerden dersler aldı.
Bu döneminin en kayda değer olayı onun İslâm filozofu Kindî'nin öğrencisi olmasıdır. Bu ünlü filozofun yanında felsefî disiplinleri iyice kavradı. Bu arada din ilimleri ve tıp konularında araştırmalarda bulundu. Fikrî arayışları kendisini bir aralık astrolojiye yönelttiyse de tabiat ilimleri ve matematikte ilerledikçe astrolojinin geçerliliğine olan inancını kaybetti. Aynı dönemde bir edebî şahsiyet olarak da ün yaptı.
Nitekim İbnü'n-Nedîm kendisini filozof olarak değerlendirmesine rağmen edebiyatçılar grubu içinde zikreder. Gerek patlak gözlü (câhizü'l-ayn) oluşu gerekse ilim ve edebiyatı entelektüel şahsiyetinde birleştirmiş olmasına işaretle Belhî'nin adı sık sık ünlü Mu'tezile bilgin ve edibi Câhiz'in adıyla birlikte anılmıştır. Bağdat'ta geçirdiği yıllar içinde kendisine "Horasan'ın Câhiz'i" lakabının takılmış olması aynı benzetmenin bir ürünü olmalıdır.
Ebû Zeyd, tıp ilimleri târihinde ilk defa bedenî hastalıklar yanında, ruhî hastalıkları ele alıp inceleyerek tedâvî yolları üzerinde çok önemli ve ilgi çekici bilgiler ortaya koydu. Bugünkü modern bilimde parapsikoloji, psikoterapi ve psikosomatik sahalarını ilgilendiren konuları ayrı ve başlı başına oldukça uzun bir şekilde ele aldı.
Kullandığı metodlar, onun ilmi seviyesini çok güzel bir şekilde ortaya koymaktadır. Aynı metodu, yâni insanı ruh ve beden olarak tıbbî yönden tetkik, teşhis ve tedâvî usûlü, iki asır sonra İspanya'da yetişen ünlü bir İslâm âlimi İbn-i Zühr'ün eserlerinde görüldü.
Ebû Zeyd, eserinin ön sözünde; "Allahü teâlâ, insanoğluna diğer yaratıklardan farklı olarak idrâk kuvveti ihsan buyurdu. İnsan, bu kuvvet yardımıyla faydalı ve zararlı şeyleri tanıyıp birbirlerinden ayırd eder. Bu bilgi ve kuvvetini kullanması sebebiyle Dünyâ ve âhırette saadete kavuşur. Tıb ilmi herkes rçin çok önemlidir. İnsan, tıb ilmi yardımıyla hastalıkları ve bunların tedâvî yollarını öğrenir" demektedir.
Ebû Zeyd Belhî, ktiabında şöyle diyor: "Hüzün ve şiddetli ıstırâb, ruh! Hastalıklar arasında önemli bir yer işgal etmektedir. Bu hastalık, insanın kalbinde yer tutunca sıhhate zararlı olur. Istırâb, hüznün aşırı hâlidir ve yakıp kavuran bir ateşdir. Hüzün ise, bu ateşten geri kalan kor gibidir. Bu sebeple bedeni tahrib etmekte, bedenin sıhhatini bozmakta çok etkilidir. Meselâ normal arzuları değiştirip, bunlardaki tadı ve lezzeti yok eder. Huzur ve sürürün faydası neyse, hüzün de bu faydanın zıddını doğurur. Huzurlu insanın yüzü dâima güleçtir. Mahzun olanın yüzü ise tersine soluktur. Hüzün, bâzan çok sevilen şeyin elden çıkması ile meydana gelir."