İlk Müslüman psikoloji alimleri
Müslüman alimler, felsefi veya fenni çalışmalar içerisinde psikoloji alanındaki konulara da yer vermiştir. Örneğin, Ebu Zeyd El-Belhi ilk bilişsel psikolog ve akıl sağlığını ayıran ilk hekimdir. İbn Miskeveyh ise duygusal birçok problemin, ruhsal problemlerle yakın ilişkili olduğunu söyler. İşte ilk Müslüman psikoloji alimleri hakkında merak edilenler...
Ebû Zeyd, eserinin ön sözünde; "Allahü teâlâ, insanoğluna diğer yaratıklardan farklı olarak idrâk kuvveti ihsan buyurdu. İnsan, bu kuvvet yardımıyla faydalı ve zararlı şeyleri tanıyıp birbirlerinden ayırd eder. Bu bilgi ve kuvvetini kullanması sebebiyle Dünyâ ve âhırette saadete kavuşur. Tıb ilmi herkes rçin çok önemlidir. İnsan, tıb ilmi yardımıyla hastalıkları ve bunların tedâvî yollarını öğrenir" demektedir.
Ebû Zeyd Belhî, ktiabında şöyle diyor: "Hüzün ve şiddetli ıstırâb, ruh! Hastalıklar arasında önemli bir yer işgal etmektedir. Bu hastalık, insanın kalbinde yer tutunca sıhhate zararlı olur. Istırâb, hüznün aşırı hâlidir ve yakıp kavuran bir ateşdir. Hüzün ise, bu ateşten geri kalan kor gibidir. Bu sebeple bedeni tahrib etmekte, bedenin sıhhatini bozmakta çok etkilidir. Meselâ normal arzuları değiştirip, bunlardaki tadı ve lezzeti yok eder. Huzur ve sürürün faydası neyse, hüzün de bu faydanın zıddını doğurur. Huzurlu insanın yüzü dâima güleçtir. Mahzun olanın yüzü ise tersine soluktur. Hüzün, bâzan çok sevilen şeyin elden çıkması ile meydana gelir."
Akli yani felsefî ilimler içinde matematik ve astronomiye özel bir ilgi duyan Belhî, belki sırf bu yüzden hocası Kindî'nin aksine astrolojiye inanmamış ve ancak matematik ve fizik esaslara dayalı bir gök biliminin geçerli olabileceğini savunmuştur.
El-Belhi ilk defa psikolojik rahatsızlıkları norotik ve psikotik olarak sınıflandırmıştır. Bunlar, korku ve anksiyete, kızgınlık ve agresiflik, üzüntü ve depresyon ve obsesyondur.
Kendisinden on altı yıl sonra vefat edecek olan Fârâbî'nin en-Nüket fîmâ yasıhhu ve mâ lâ yasıhhu min ahkâmi'n-nücûm adlı eserindeki ayırımları dile getirmiş olması bakımından Belhî'nin bu yaklaşımı önemlidir.
Onun gözünde bir ilâhî ve yüce hikmetler toplamı olan dini gerçek anlamda kavramanın yolu beşerî hikmet arayışının ifadesi olan felsefî araştırmalardan geçmektedir. Dolayısıyla din hem bu hikmet arayışında kılavuzluk eden, yönlendirici emir ve nehiyleriyle felsefî araştırmanın ilkelerinden uzaklaşmaya engel olan bir metot, hem de bu araştırmaların sonunda yeniden ve derinlemesine kavranmış hakikat olmaktadır.
Onun söz konusu yaklaşımı şu sözüyle ifadesini bulmuştur: "Din yüce felsefedir. Bir kimse dinin emirlerini yerine getirmedikçe filozof olamaz."
Belhî "bedenî tıp" ile "ruhanî tıp" kavramlarının ortak terimini bir ilişkinin hareket noktası yapmakta ve böylece beden ile ruh arasındaki etkileşmenin sağlık ve hastalık bakımından nelere yol açabileceğini incelemektedir.
Belhî'nin akranı olan ve muhtemelen kendisinden felsefe okumuş bulunan Ebû Bekir er-Râzî'nin et-Tıbbü'r-rûhânî adlı eserinin paralelinde olan bu yaklaşımın yönlendirici fikri insanın ruh ve bedenden müteşekkil bir bütün olduğudur. Dolayısıyla Belhî'ye göre hastalığa yol açan maddî sebeplerle ruhî sebepleri bir arada ele almanın büyük faydası vardır. Bu yönlendirici fikrin Belhî'yi psikosomatik hastalıklar kavramına büyük ölçüde yaklaştırdığı söylenebilir.