İşgal altındaki İstanbul'da bayram
100 yıl önce İstanbul işgal altındayken Kurban Bayramı'nda tatiller kısa tutulmuş, bayramın üçüncü ve dördüncü günleri devlet daireleri açılmıştı. Öyle ki ertesi yılki bayramda işgal güçleri kutlamalara dahi müdahale etmişti.
Arife günü ikindiden itibaren Kurban Bayramı'nın dördüncü günü akşamına kadar her gün top atılırdı. Bu toplar genellikle Tersane'den ve Donanma'dan ateşlenirdi. Bazen limanda bulunan başka milletlere ait gemiler de top atarlardı. Kurban Bayramı öncesi arife gecesi bütün cami ve mescitlerin kandilleri yakılırdı. Tahirü'l- Mevlevi 1921'deki bir yazısında eski bayramları anlatır.
İstanbul başta olmak üzere her şehirde arife günü hamamlar sabaha kadar açık olurdu. Genelde hamam işi son güne bırakıldığı için hamamlarda iğne atsan yere düşmezdi. Şekerci dükkânları da geç vakte kadar çalışırdı.
Bayram sabahı gün ağarmadan davulcular namaz için halkı uyandırırdı. Aile reisleri erkek çocuklarını da alarak camiye gider ve sabah namazını kılarlardı. Namazdan sonra genelde birbirini tanıyan insanlar bayramlaştıktan sonra mezarlığın yolu tutulurdu. Mezarlıkta ölmüş büyüklere dualar edildikten sonra herkes evine giderdi. Büyüklerin ellerini öpen çocuklar, daha sonra yeni elbiseleri ile komşuları dolaşırlardı. Bu ziyaretlerde el öpen çocuklara bayram harçlığı ve mendil verilirdi.
Mahalle bekçileri ve Ramazan davulcuları ev ev dolaşarak bahşişlerini toplarlardı. Eğer mendil ve kumaş verilirse bu bir sırığa bağlanırdı. Bunların ardından tulumbacılar, daha sonra da çöpçüler ziyarete gelirdi.
Memurlar bayramlaşmak için kendi çalıştıkları yerin amiri olanların evlerine giderlerdi. Ancak bu durum çok masraflı olduğu için Tanzimat'tan sonra 1845'te bir karar alınarak bu uygulamaya son verilmişti. Bu tarihten sonra memurlar amirleriyle iş yerlerinde bayramlaştılar. Bayramın bitmesinden sonra resmi dairelerdeki memurlar iş yerlerinde önce kendi aralarında bayramlaşır, ardından da bayram tebriği için önce müdürlerinin, daha sonra da müdürleriyle birlikte bakanlarının yanına giderlerdi. Bu işler bittikten sonra farklı dairelerin memurları birbirlerini ziyaret ederek kendi aralarında bayramlaşırlardı.
Resmi bayramlaşmalar ise bayramdan önce başlardı.
Tanzimat'tan sonra çeşitli günlerde olduğu gibi bayramlarda da bir mektup veya telgraf ile bayram tebriği başlamıştı. Memurlar, amirlerinin ve padişahın bayramını mektup veya telgraf ile kutlarlar ve sadakatlerini arz ederlerdi. Bayram tebriği gönderenlerin bir listesi yapılarak padişaha sunulurdu. Daha sonra bunlara tebriklerinden duyulan memnuniyeti belirten cevap yazısı gönderilirdi. Bayram tebriğini yalnız Müslümanlar yapmazdı. Ermeni patriğinden Keldani patriğine, Ortodoks metropolitlerden Karadağ prensine kadar herkes padişaha bayram tebriği için yazı yazardı.
Bayramdan önce subaylara ve memurlara birer maaş ikramiye dağıtılırdı. Devlet hazinesi zor durumda olduğu dönemlerde bazen bu ikramiye yarım maaşa düşürülmüş, bazen de hiç verilmemişti. 1914-1918 arasındaki Birinci Dünya Savaşı yılları, memurların ikramiyelerini hiç alamadığı veya yarım aldığı dönemdi.
Yine devletin zor durumda olduğu zamanlarda bayram tatilleri kısa tutulmuştu. 1919 Kurban Bayramı'nda İstanbul işgal altında bulunduğu için bayramın üçüncü ve dördüncü günleri devlet daireleri açılmış ve bütün memurlar işlerinin başında bulunmuştu.
Ertesi yılki bayramda ise işgal güçleri kutlamalara müdahale etmişlerdi. Tuzla'nın Müslüman mahallesinde bayramın ilânı için silah atılınca İngilizler tarafından arama yapılıp, silahlarla birlikte halkın bazı eşyaları ve ziynetleri de alınmıştı.