İstanbul'daki Mimar Sinan camileri
Osmanlı'ya özgü mimari kimlik oluşturan Mimar Sinan, gelenekleri yadsımayan bir yenilikçi, dahice sentezler üreten bir mimardı. Sinan, Osmanlı mimarisinin klasik çağını kurup imparatorluğa özgü bir mimari kimlik oluşturdu. Sadece yaşadığı dönemi değiştirmekle kalmayıp vizyonu ve dehasıyla çağlar ötesine ulaştı. Bütün dünyanın ustalığını kabul ettiği Mimar Sinan'ın, İstanbul'u süslediği camilerini sizleri için derledik.
Giriş Tarihi: 16.06.2020
08:57
Güncelleme Tarihi: 16.06.2021
09:29
MİHRİMAH SULTAN CAMİİ (ÜSKÜDAR)
Mihrimah Camii ya da diğer adıyla İskele Camii, İstanbul'un Üsküdar ilçesinde meydanda bulunan Mimar Sinan'ın Kanuni Sultan Süleyman'ın Hürrem Sultan'dan kızı Mihrimah Sultan için yaptığı camidir. Sinan'ın erken dönem eserlerinden biri olan caminin ubbesi üç yanından yarım kubbelerle desteklenmiştir.
Pencere sayısının yeterli olmaması sebebiyle son derece loş olan harimde dikkati çeken en önemli özellik, Mimar Sinan'ın Şehzade Camii'nde uyguladığı dört yarım kubbeli merkezî şemadan farklı bir tasarıma yönelmiş olmasıdır. Büyük bir ihtimalle *topografyadan dolayı tercih edilen bu düzen, taç kapıdan sonra ana kubbenin altına geçişle hemen mekânın kavranmasını sağlayan etkiyi de beraberinde getirmiştir.
*Topoğrafya: Topoğrafya, bir arazi yüzeyinin tabii veya suni ayrıntılarının meydana getirdiği şekil.
* Harim: İhya edilen arazinin ve kamu mallarının hak sahipleri lehine hukukî koruma altına alınan çevresi anlamında İslâm hukuku terimi.
Kanuni ile ilgili 20 ilginç bilgi
Nisan ve Mayıs aylarında Bayezid yangın kulesinden veya o bölgedeki yüksek bir noktadan İslele Camii'sine doğru bakıldığında; sabah gün doğumunda İslele Camii'nin iki minaresi arasından güneşin doğuşu ve akşam gün batımında ise (Hicrî takvime göre her ayın 14'ünde) ayın doğuşu izlenebilmektedir.
Aynı kuleden batı ufkuna Edirnekapı istikâmetine doğru bakılır ise; Mihr-î Mah Sultan Edirnekapı Külliyesi'nde de, sabah ayın akşam da güneşin batışı izlenebilmektedir.
Mihr-î Mah Güneş ve Ay manasına gelmektedir.
Mihrimah Sultan'ın az bilinen çeşmeleri
Süleymaniye Camii, Kanuni Sultan Süleyman adına 1551-1558 yılları arasında İstanbul'da Mimar Sinan tarafından inşa edildi. Süleymaniye Külliyesi'nin bir parçası olarak inşa edilen cami, Mimar Sinan'ın kalfalık devri eseri olarak nitelendirilir. Medrese, kütüphane, hastane, hamam, imaret ve dükkânlardan oluşur.
Klasik Osmanlı mimarisinin en önemli örneklerinden biri olan Süleymaniye Camii, yapımından günümüze dek İstanbul'da yüzü aşkın deprem gerçekleşmesine karşın, caminin duvarlarında en ufak bir çatlak oluşmaması şaşırtıcıdır.
Dört fil ayağı üzerine oturan caminin kubbesi 53 metre yüksekliğinde ve 27,5 metre çapındadır. Bu ana kubbe, Ayasofya'da da görüldüğü gibi iki yarım kubbe ile desteklenmektedir.
Fethin sembolü Ayasofya'ya yazılan 10 şiir
Süleymaniye Cami'nin 4 minaresi vardır. Bunun nedeni Kanuni'nin İstanbul'un fethinden sonraki dördüncü padişah; bu dört minaredeki on şerefenin de Osmanlı'nın onuncu padişahı olduğunun bir işaretidir.
Osmanlı külliyeleri içinde Fatih külliyesinden sonra ikinci büyük külliye Süleymaniye külliyesidir. Külliye İstanbul yarımadasının Haliç, Marmara, Topkapı Sarayı ve Boğaziçi'ni gören ortadaki en yüksek tepesinde inşa edilmiştir.
Cami, medreseler, darüşşifa, darülhadis, çeşme, darülkurra, darüzziyafe, imaret, hamam, tabhane, kütüphane ve dükkânlardan meydana gelen külliyede Mimar Sinan'ın türbesi dış avlu duvarlarının karşısında mütevazı küçük bir yapıdır.
Evliya Çelebi'nin dilinden Süleymaniye Camii
Kılıç Ali Paşa Camii Kaptan-ı Derya Kılıç Ali'nin Mimar Sinan'a yaptırdığı İstanbul'un Tophane semtinde bulunan camidir.
Kubbenin iki yanındaki yarım kubbeler, diğer iki yanındaki kemerler ve destek duvarlarıyla cami Ayasofya'nın küçük boyutta bir kopyasıdır. Mihrap tarafındaki çiniler İznik'in parlak döneminin ürünüdür. Ayasofya'nın model alınmasının ardındaki sebep bilinmemektedir.
Caminin cümle kapısı üstünde yer alan, şair Ulvî'nin yazdığı tarih kitâbesindeki, "Cehd edip yaptı bu zîbâ câmii / Şîr-i meydan ol Ali Pâşâ benam / Ehl-i diller dediler târîhini / Oldu a'lâ câmiin Beytülharam" mısraları yapının 988'de (1580) tamamlandığını gösterir. Evliya Çelebi, XVII. yüzyılın ilk yarısında İstanbul'u anlatırken bir selâtin camii hüviyetindeki mâbed için, "İstanbul'da başka bir benzeri yoktur " diyerek yapının Ayasofya'ya benzediğine işaretle mimarisi, iç süslemesiyle mefruşatı hakkında bilgi verir.
İstanbul'un en eski görüntülerini resimleyen Robertson'un 1855'e doğru çektiği bir fotoğrafta caminin minaresinin iskele kurularak gövdenin ortalarından itibaren yenilendiği görülmekte, bundan da minarenin bilinmeyen bir sebepten dolayı yıkıldığı anlaşılmaktadır. Renkli cam alçı pencerelerden birinde, bunların 1331'de (1913) Bursalı Tevfik adında bir usta tarafından yapıldığını bildiren bir imza yer almaktadır.
Osmanlı döneminin 6 ünlü fotoğrafçısı