İstanbul'un en özel sarayı; İbrahim Paşa Sarayı
İstanbul'un en önemli saraylarından biri olan İbrahim Paşa Sarayı, At Meydanı'nda, eski hipodrom kademeleri üstünde yükseldi. Kanuni Sultan Süleyman, banisi bilinmeyen bu yapının onarımını yaptırdıktan sonra Makbul İbrahim Paşa'ya hediye etti. Evliya Çelebi'nin "Padişah sarayından sonra bundan büyük saray yoktur" dediği tarihi yapı, düğün, şenlik gibi pek çok eğlenceye sahne oldu. Sultan sarayları dışında günümüze ulaşabilen tek özel saray, asırlardır ayakta.
Şehzadelerin 18 Haziran 1530'da yapılan sünnet düğünü için İbrahim Paşa Sarayı önüne, meydana bakan bir kasır inşa edildi. Kanuni Sultan Süleyman bir ay süren sünnet merasimini buradan izledi.
Bir rivayete göre, Sultan Süleyman'ın ardından oğullarını sünnet ettiren İbrahim Paşa, son derece ihtişamlı bir düğün yaptı. Sarayı, en güzel sofralarla donattı. Yemeğin sonunda ise misafirlere, Uludağ'dan getirttiği buzlardan oyulan kaplarda hoşaf ikram etti. Sultan'ın İbrahim Paşa'nın yaptığı düğünün, şehzadelerin sünnetinden daha ihtişamlı olduğunu söylemesi üzerine Paşa: "Şüphesiz öyle." dedi. "Sizin düğününüzde şeref misafiri bendim, benimkinde sizsiniz. Şüphesiz daha görkemli olacak."
İbrahim Paşa'nın ilginç olarak karşılanan icraatlarından biri de Sultan Süleyman ile çıktığı Mohaç seferinden dönerken Budin şehrinde kralın av kasrında bulunan heykelleri, İstanbul'a getirtip sarayın bahçesine koydurmasıydı.
Yüksek mermer kaideler üzerindeki heykeller, hiç hoş karşılanmaz. Halk arasında dedikodular yayılır. Şair Figani, yazdığı "Dü İbrahim amed bedar-ı cihan/ Yeki büt-şiken şüd diğer büt-nişan" beytiyle cihanda iki İbrahim olduğunu söyleyip Hazreti İbrahim'in putları kırdığını hatırlatır. Adaşı İbrahim Paşa'yı ise put dikmekle suçlayıp eleştirir. Paşa'nın ölümünden sonra sarayın bahçesindeki heykeller de yok oldu. İbrahim Paşa'nın Avrupalı sanatkârlarla irtibat halinde olduğu ve birtakım siparişlerde bulunduğu da bilinir.
Evliya Çelebi, bu yapı için, "Padişah sarayından sonra bundan büyük saray yoktur." der. İbrahim Paşa'nın ölümünden sonra hazine-i hümayuna geçen saray, ilerleyen dönemlerde Zal Mahmud Paşa'ya tahsis edildi.
Mimar Sinan'ın sarayda yaptığı geniş çaplı onarımın, mimarbaşı görevinde geldiği 1538 ile Zal Mahmud Paşa'nın eşi Şah Sultan ile buraya taşındığı 1566 yılları arasında gerçekleştiği düşünülür.
Sultan sarayları dışında günümüze ulaşabilen tek özel saray olan İbrahim Paşa Sarayı, yüzyıllar boyunca çoğunlukla devlet konutu olarak kullanıldı. Paşalara, onların eşi hanım sultanlara tahsis edildi. Bir süre de misafirhane olarak elçilere hizmet verdi.
19. yüzyılda kapsamlı bir tamirattan geçirilen saray, devlet yönetiminde çalışan farklı iş gruplarından kişilere lojman olarak tahsis edildi. Cumhuriyet döneminde bazı bölümler yıkıldı.
Müze olarak kullanılmasına karar verildikten sonra uygun restorasyon çalışmaları gerçekleştirildi. Saray, 22 Mayıs 1983'ten itibaren Türk İslam Eserleri Müzesi binası olarak hizmet veriyor. Birinci avludan daha yüksek seviyede olan bu mekâna bir dizi merdiven ve kapıdan geçilerek ulaşılıyor.
İbrahim Paşa Sarayı'nı kulesiyle gösteren basit bir resmi, Matrakçı Nasuh'un Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irâkeyn adlı eserinde görülür.